Number: 2020-19

To       : The clients and company web site

From   : Independent Advisors / Litigation & Tax

Date     : March, 6th 2020

Subject: Vergi İhtilaflarında Yeni Bir Çözüm Yöntemi

Değerli okuyucularımız, göndermiş olduğumuz bültenlerimizden faydalandığınızı ve keyif aldığınızı umuyor saygılar sunuyoruz.

Ülkemizde ve yurt dışında yaşanan mali ve vergisel gelişmeleri önemine binaen konu bazlı, haftalık ve aylık özetler halinde Türkçe ve İngilizce olarak kısa yönetici özetleri şeklinde sunmaya devam ediyoruz. Yeni çıkan önemli bazı düzenlemeleri ise bir uygulama rehberi gibi sizlere ulaştırmaya gayret ediyoruz.

Sizlere 2020 yılında yeni başlayan ve Mükellef – İdare ilişkisinde vergiye ilişkin ihtilaf sürecinin yönetiminde büyük faydası olabilecek Kanun Yolundan Vazgeçme yöntemi ve vergilendirmede uygulanacak indirimlerle ilgili yeni bir uygulamaya ilişkin Rehber niteliğinde bir bilgi sunmak istiyoruz.

Saygılarımızla

KANUN YOLUNDAN VAZGEÇME REHBERİ

01.01.2020 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 379. Maddesi ile “Kanun Yolundan Vazgeçme” düzenlemesi getirilmiş ve buna dair 517 sıra nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği 20 Şubat 2020 tarih ve 31045 sayılı Resmî Gazetede yayınlanmıştır.

Bu düzenleme ile gerek mahkemelerin iş yükünün azaltılması gerekse de verginin tahsilinin sağlanması amaçlanmış olup, düzenlemeyle; vergi/ceza ihbarnamelerine karşı açılan davalarda, ilk derece mahkemesi sıfatıyla Vergi Mahkemesinin veya istinaf sıfatıyla Bölge İdare Mahkemesinin verdiği kararlara karşı kanun yoluna başvurma hakkından vazgeçilmesi halinde, ödenecek vergi ve cezalarda indirim öngörülmektedir.

Tebliğde yer alan genel gerekçe, amaç ve kapsam ile başlayalım.

  • Vergi sistemimizde re’sen, ikmalen ve idarece yapılan vergi tarhiyatları ile kesilen vergi cezalarına ilişkin ihbarnamelerin tebliğ edilmesini müteakip mükellefler sahip oldukları yasal hakları çerçevesinde çeşitli mekanizmaları kullanabilmektedir. Bunlardan, uzlaşma ve cezada indirim müesseseleri yargılama sürecine gerek kalmaksızın durumun çözümlenmesini sağlayan idari mekanizmalar iken mükellefler bu tarhiyat ve cezalara dava açmak suretiyle ihtilafın yargı birimlerince çözümlenmesi yoluna da gidebilmektedir.
  • Söz konusu tarhiyat ve cezaların mükelleflerce yargı denetimine götürülmesi Anayasal ve kanuni bir hak olup, verilecek yargı kararına göre İdarece işlem yapılması da yine Anayasal ve kanuni bir gerekliliktir. Bununla birlikte, vergi yargısında istinaf ve temyiz yolu açık olan kararlar, bu kararlara karşı söz konusu kanun yollarının taraflarca kullanılması hâlinde kesin olma mahiyetini taşımamakta, yargılama süreci devam etmekte ve yargı mercilerince verilen kararlara göre nihai hâlini almaktadır.
  • Bugün gelinen noktada, yargılama sürecinin sonuçlanmasını beklemeksizin tarhiyat ve cezalara ilişkin uyuşmazlıkların yargılama aşamasında da çözümlenmesini ve böylece İdare ile mükellefler arasında tarhiyat ve cezalara ilişkin çözüm ve uyumu her aşamaya yaymayı sağlayacak bir müesseseye ihtiyaç duyulmuştur.
  • Bu anlamda, İdare ile mükellefler arasında vergi ve cezalara ilişkin olarak ortaya çıkan ihtilafların yargı aşamasında da mükelleflerin tercihlerine bağlı olarak sonlandırılması, yargı mercilerinin iş yüklerinin azaltılması ile uyuşmazlık konusu vergi ve cezaların müessese kapsamında tahakkuku ve tahsilinin sağlanması amacıyla 7194 sayılı Kanunun 27 nci maddesi ile 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 379 uncu maddesi başlığıyla birlikte yeniden düzenlenmek suretiyle vergi sistemimizde “Kanun yolundan vazgeçme” müessesesi ihdas edilmiştir.
  • Buna göre, özetle; vergi/ceza ihbarnamesine karşı süresinde açılan davalarda mükelleflerin, istinaf veya temyiz başvuru süresi içerisinde kanun yolundan vazgeçmeleri hâlinde, İdarece de ihtilaflar sürdürülmeyecek, verilen yargı kararının niteliğine göre vergi ve/veya cezalar indirimli olarak tahakkuk edecektir. Bu şekilde tahakkuk eden vergilerin ve/veya cezaların vergiye ilişkin gecikme faiziyle süresinde ödenmesi hâlinde ayrıca indirim uygulanacaktır.

Bu Tebliğde Hazine ve Maliye Bakanlığı bu maddeye ilişkin açıklamalar yapmış ve uygulamaya yönelik usul ve esasları belirlemiştir.

Şimdi ayrıntılara geçelim:

  • Vergi Mahkemesinin veya Bölge İdare Mahkemesinin vermiş olduğu hangi kararlarda, bu düzenlemeden faydalanılabileceğine ilişkin bazı şartlar öngörülmüştür:
  1. Öncelikle açılmış olan davanın, vergi/ceza ihbarnamesine ilişkin olması gerekmektedir.
    • Dolayısıyla tahakkuk fişi, ödeme emri, haciz gibi işlemlere karşı açılan davalarda verilen kararlarda, bu düzenlemeden yararlanılması söz konusu değildir.
    • Öte yandan Tebliğde, beyanname verilmesi üzerine tahakkuk fişi esasına göre yapılan tarhiyatlara açılan davaların da kapsam dışı olduğu belirtilmişse de Kanun ile verilen bir hakkın Tebliğ ile sınırlandırılması mümkün olmadığı için bu hususa dair uygulamanın da ayrıca ihtilaf konusu olması muhtemeldir. Şöyle ki;
      • İhtirazi kayıtla verilen düzeltme beyannamesine istinaden mükellef adına tahakkuk fişinin haricinde vergi aslının yarısı kadar da vergi/ceza ihbarnamesi düzenlenmektedir.
      • Tahakkuk fişi ile ihbarnamenin ayrı dilekçeler ile dava konusu edilmesi halinde, tahakkuk fişi ile ilgili verilen karar kapsam dışı iken, beyanname verilmesi üzerine yapılan bir tarhiyat olmasına rağmen vergi/ceza ihbarnamesine ilişkin verilen kararda ise düzenlemeden yararlanılabileceği kanısındayız.
  1. Davanın, dava açma süresi içinde açılmış olması gerekmektedir.
    • Süresinde açılmayan davalarda, mahkemelerin süre yönünden vereceği ret kararlarında da bu düzenlemeden yararlanılamayacaktır.
    • Kanunda sadece süre şartı ifade edilmesine rağmen, Tebliğde bunu aşacak şekilde, “ehliyet ve icrai nitelikte olmadığı” gerekçesiyle verilen kararların da kapsam dışı olduğu belirtilmiştir.
    • Kanun maddesi ihdas edilirken, “ilk inceleme üzerine verilen kararlar haricinde” şeklinde bir ifadeye yer verilseydi, daha isabetli bir tedvin yöntemi olabilirdi.
  1. Getirilen bir diğer şart ise, kararlara karşı istinaf ve temyiz yolunun açık olması gerektiğidir.
    • Kanun maddesinin başlığından da anlaşılacağı üzere, kanun yolundan vazgeçmek için öncelikle verilen karara karşı kanun yolunun açık olması gerekmektedir.
    • Vergi Mahkemesinin, 2020 yılı için, konusunun toplam değeri 7.000 TL’yi geçmeyen davalarda vereceği kararlar kesin nitelikte olup istinaf yolu kapalıdır.
    • Yine istinaf sıfatıyla Bölge İdare Mahkemesinin, 2020 yılı için, konusunun toplam değeri 176.000 TL’yi geçmeyen davalarda verdiği kararlar kesin nitelikte olup temyiz yolu kapalıdır.
    • Dolayısıyla, kanun yolu kapalı olan bu kararlara istinaden getirilen düzenlemeden yararlanmak mümkün değildir.
    • Öte yandan, Danıştay’ın bozma kararı üzerine verilen kararlara karşı kanun yolu açık olmasına rağmen, kanun maddesinde açıkça yer verildiği üzere, bozma kararı üzerine verilen kararlarda da düzenlemeden yararlanılamayacaktır.
    • Yani mahkemelerin, Danıştay’ın bozma kararı üzerine vereceği “ısrar, bozmaya uyma” gibi kararlar da kapsam dışı tutulmuştur.
  1. Kanun Yolundan Vazgeçme başvurusunun, mükellef için geçerli kanun yoluna başvuru süresi içinde yapılmış olması da başvurunun geçerliliği için aranan diğer bir şarttır.
    • Mahkeme kararının davacı tarafa tebliğinden itibaren 30 gün içinde istinaf/temyiz edilmesi gerekir.
    • Dolayısıyla, mahkeme kararının mükellefe tebliğinden itibaren 30 gün içinde Kanun Yolundan Vazgeçme başvurusunun yapılması gerekmektedir. Bu süre geçirildikten sonra yapılacak başvuru kabul edilmeyecektir.
    • Bu noktada ise istisnai bir durumun varlığından söz edilebilir. Şöyle ki; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 48. Maddesinin 3. Fıkrasında; Temyiz dilekçelerinin karşı tarafa tebliğ edileceği, karşı tarafın tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde cevap verebileceği, cevap verenin, kararı süresinde temyiz etmemiş olsa bile düzenleyeceği cevap dilekçesinde, temyiz isteminde bulunabileceği, bu takdirde bu dilekçelerin temyiz dilekçesi yerine geçeceği düzenlemesine yer verilmiştir.
    • Bu madde uyarınca, söz konusu mahkeme kararının mükellefe tebliğinden itibaren 30 gün içinde kanun yolundan vazgeçme başvurusunda bulunulmasa dahi, kanun yoluna başvuran karşı tarafın istinaf/temyiz dilekçesinin mükellefe tebliğinden itibaren mükellefin cevap verme süresi içinde kanun yolundan vazgeçme hakkının yeniden doğabileceği kanısındayız.
    • Fakat bu istisnai durumun ortaya çıkabilmesi için verilen kararın “kısmen kabul kısmen ret” şeklinde olması, yani davanın her iki tarafına da kanun yolu hakkı tanıması gerekmektedir.

Uygulama: Peki uygulama nasıl olacaktır, başvurunun nereye yapılması gerekir, nelere dikkat edilmesinde fayda olur? Kısa kısa değinelim:

  • Kanun yolundan vazgeçme dilekçesi mahkemeye değil vergi dairesine verilecektir. Vergi Dairesince bu dilekçelerin mahkemeye gecikmeksizin iletileceği ifade ediliyor. Mahkemeye geç intikal ettirilecek dilekçeler açısından bazı sıkıntıların yaşanma ihtimali de bulunmaktadır.
  • Başvuru dilekçesinin Vergi Dairesine verildiği tarih itibariyle vergi ve cezalar kendiliğinden tahakkuk
  • Dilekçenin verilmesiyle birlikte vergi ve cezaların kendiliğindin tahakkuk edecek olması nedeniyle, kanun yoluna başvuru süresi henüz bitmemiş olsa bile, vazgeçme iradesinden vazgeçme olamayacaktır. Yani verilen bu karadan dönmek söz konusu değildir.
  • Yine Kanun Yolundan kısmen vazgeçmek de mümkün değildir. Vergi aslı ile cezanın ayrı değerlendirilmesi mümkün olmadığı gibi, aynı karar içerisinde hüküm altına alınan farklı dönemlere ilişkin kısmen vazgeçme de olamayacaktır.
  • Fakat, farklı dava dilekçeleri ile farklı dönemlere ilişkin ayrı ayrı dava açılmış ise, açılan davalara ilişkin verilen her bir kararda bu düzenlemeden yararlanma tercihinin mükellefe ait olacağı açıktır.
  • Yargılama giderleri ile avukatlık ücretleri karşılıklı olarak talep edilemeyeceği için, özellikle bilirkişi incelemesi yaptırılan dosyalarda yüksek tutardaki yargılama giderinin mükellefler üzerinde kalma ihtimali de yüksektir.
  • Kanun yolundan vazgeçilmesi halinde tahakkuk edecek vergi ve cezaların hesabında ise kanun yoluna başvurudan vazgeçilen mahkeme kararının mahiyeti önem arz etmektedir:
Kabul Ret
Vergi Aslı 60% 100%
Vergi Cezası 0 75%
ÖUCZ ve diğer cezalar 25% 75%
  • Davanın tamamen “Kabul” şeklinde mükellef lehine sonuçlanmış olması ve kanun yolundan vazgeçilmesi halinde; vergi aslının %60’ı tahakkuk edecek, vergi cezası ise istenilmeyecektir.
  • Davanın tamamen “Ret” şeklinde mükellef aleyhine sonuçlanmış olması ve kanun yolundan vazgeçilmesi halinde; vergi aslının %100’ü vergi cezasının ise %75’i tahakkuk edecektir.
  • Kısmen Kabul Kısmen Ret kararlarında da Kabul ve Redde ilişkin kısımlara yukarıdaki oranlar uygulanacaktır.
  • Usulsüzlük ve özel usulsüzlük gibi cezalarda ise; Kabul kararı halinde cezanın %25’i, Ret kararı halinde ise %75’i tahakkuk ettirilecektir.
  • Bu oranlara ilaveten, tahakkuk eden vergi ve ceza ile gecikme faizinin %80’inin ödeme süresi içinde ödenmesi halinde, vergi ve ceza tutarı üzerinden %20 ilave indirim daha yapılacaktır.
  • Fakat söz konusu ilave indirim, Mahkemenin Ret kararı üzerine tahakkuk ettirilen vergi aslına uygulanamayacaktır. Vergi aslında da ilave indirim uygulayabilmek için kararın Kabul şeklinde mükellef lehine sonuçlanmış olması gerekmektedir.
  • Kanun yolundan vazgeçme kapsamında tahakkuk eden tutarlar tahakkuk tarihinden itibaren bir ay içinde ödenir. Fakat tahakkuk eden tutarların vadesinde ödenmemesi kanun yolundan vazgeçilmediği anlamına gelmeyecektir. Kural olarak vadesinde ödenmeyen tutarlar için 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır.
  • Kanunun 23 üncü maddesiyle de Vergi Usul Kanununun 112 nci maddesinin gecikme faizinin hesaplanmasıyla ilgili (3) numaralı fıkrasına (b) bendinden sonra gelmek üzere “379 uncu madde kapsamında kanun yolundan vazgeçilmesi durumunda söz konusu maddeye göre hesaplanacak vergilere, kendi vergi kanunlarında belirtilen ve tarhiyatın ilgili bulunduğu döneme ilişkin normal vade tarihinden itibaren, kanun yolundan vazgeçme dilekçesinin vergi dairesine verildiği tarihe kadar;” hükmünün yer aldığı (c) bendi eklenmiştir. Buna göre tahakkuk eden vergilere, kendi vergi kanunlarında belirtilen ve tarhiyatın ilgili bulunduğu döneme ilişkin normal vade tarihinden kanun yolundan vazgeçme dilekçesinin vergi dairesine verildiği tarihe kadar gecikme faizi hesaplanır.

Bu Rehberde geçen herhangi bir konuyla ilgili sorularınız için danışmanlarımıza ulaşabilirsiniz.

Saygılarımızla,

Teşekkürler Avukat İlhan Culha (Eski Vergi Mahkemesi Hakimi)

Number: 2020-17
To       : The clients and company web site
From   : Independent Advisors / Litigation & Tax
Date     : February, 27th 2020
Subject: Transfer Fiyatlandırması Belgelendirme Yükümlülüğünde Önemli Değişiklikler Var

Değerli okuyucularımız, göndermiş olduğumuz bültenlerimizden faydalandığınızı ve keyif aldığınızı umuyor saygılar sunuyoruz.

Ülkemizde ve yurt dışında yaşanan mali ve vergisel gelişmeleri önemine binaen konu bazlı, haftalık ve aylık özetler ve İngilizce kısa yönetici özetleri şeklinde sunmaya devam ediyoruz. Yeni çıkan önemli bazı düzenlemeleri ise bir uygulama rehberi gibi sizlere ulaştırmaya gayret ediyoruz.

Size Türkiye’nin çok uzun süredir beklediği ve uluslararası vergilendirmede en önemli gündem maddelerinden bir tanesi olan Transfer Fiyatlandırması ve Belgelendirme Yükümlülükleri konusunda yapılan değişiklikleri içeren Uluslararası Vergilendirme Rehberini sunmak istiyoruz.

Bu rehberimizde önce konuyla ilgili yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesini, yapılan önemli değişiklikleri, yürürlük tarihlerini ve firmalara etkilerini irdeleyeceğiz. Bunun yanında raporlama/belgelendirme türlerini, çerçevesini ve sunuş yöntemini, 6728 sayılı Kanunla yapılan değişiklikleri, yeni yapılan bazı tanımlamaları, ilişkili kişi kavramını, işlemsel kar yöntemlerini, peşin fiyatlandırma anlaşmalarını (APA) ve belgelendirme yapılması durumunda elde edilen ceza indirimini açıklayacağız. Rehberin hazırlanmasında emeği geçen sayın Ramazan Biçer’e de ayrıca çok teşekkür ediyoruz.

Saygılarımızla

ULUSLARARASI TRANSFER FİYATLANDIRMASI REHBERİ

YENİ TRANSFER FİYATLANDIRMASI DÜZENLEMELERİ ŞİRKETLERİ NASIL ETKİLEYECEK? 

  1. Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi

25 Şubat 2020 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan 2151 sayılı “Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” ile transfer fiyatlandırması mevzuatında çeşitli değişiklikler yapılmıştır.

Bu değişikliklerden en önemlisi transfer fiyatlandırması belgelendirme düzeninde yapılan değişiklilerdir. Buna göre, Kararname’de belirlenen hadleri aşan şirketler genel rapor (masterfile), yıllık transfer fiyatlandırması raporu (local file) ve ülke bazlı raporlama (Country-by-Country Reporting) şeklindeki üçlü dokümantasyon yükümlülüklerine tabi olacaktır.

Söz konusu belgelendirme yükümlülükleri, OECD tarafından 2012 yılında başlatılan ve 2016 sonlarında büyük oranda tamamlanan “OECD Matrahın Aşındırılması Karın Aktarılması (Base Erosion Profit Shifting/BEPS) Projesi”nin çıktıları kapsamında Türkiye’nin de aralarında bulunduğu ülkelerin taahhüdü sonucu getirilmiştir. Uluslararası bir standart olması nedeniyle Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile getirilen transfer fiyatlandırması belgelendirme yükümlülükleri birçok ülke ile hemen hemen aynı niteliktedir.

Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi, 6728 sayılı Yatırım Ortamının İyileştirilmesine Dair Kanun ile Cumhurbaşkanına verilen yetkiler dahilinde çıkarılmıştır. Bu yetkilere dayalı olarak yapılan değişiklere Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde yer verilmiş olup, söz konusu kararnamede aşağıdaki konularda açıklamalar yapılmıştır.

  • Transfer fiyatlandırmasında belgelendirme düzeni
  • İlişkili kişi tanımının kapsamı
  • Transfer fiyatlandırması işlemsel kâr yöntemleri
  • Peşin fiyatlandırma anlaşmalarının geçmiş dönemlere uygulanması
  • Belgelendirme yükümlülüklerini tam ve zamanında yerine getiren mükellefler için indirimli vergi ziyaı cezası uygulaması

Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi, Cumhurbaşkanına kanunla verilen yetkilerin kullanılmasını içermekte ve özellikle belgelendirme konusunda şirketlere yeni yükümlülükler getirmektedir. Bu çalışmada öncellikle yeni getirilen belgelendirme yükümlülüklerine ve Kararnamede yer alan diğer konulara yer verilmektedir.

  1. Yeni Getirilen Belgelendirme Yükümlülükleri

Kurumlar Vergisi Kanununun 13. Maddesine göre, ilgili belgelendirme türünün kapsamına giren mükellefler, ilişkili kişileriyle bir takvim yılı içinde yaptıkları işlemler için belgelendirme yapmaları gerekmektedir.

2151 sayılı “Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” ile ilgili mükellefin yükümlülüklerine bağlı olarak aşağıdaki belgelerden birinin, bir kaçının ya da tamamının hazırlanması gerekebilir.

  • Genel Rapor (Masterfile),
  • Yıllık Transfer Fiyatlandırması Raporu (Local File)
  • Ülke Bazlı Raporlama (Country-by-Country Reporting)

Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi esas alınarak her bir belgelendirme yükümlülüğüne ilişkin açıklamalara aşağıda yer verilmiştir.

2.1. Genel Rapor (Masterfile)

Genel raporu aşağıdaki iki şarta birlikte sahip olan kurumlar vergisi mükellefleri hazırlamak zorundadır:

  • Çok uluslu işletmeler grubunun üyesi olmak ve
  • Bir önceki hesap dönemi sonu bilançosundaki aktif büyüklüğü ve gelir tablosundaki net satış hasılat tutarının her ikisinin de 500 milyon TL ve üzerinde olması

Çok uluslu şirketler grubu üyesi olmayan şirketler ile bir önceki hesap dönemi sonu bilançosundaki aktif büyüklüğü ve gelir tablosundaki net satış hasılat tutarı 500 milyon TL ve üzerinde olmayan kurumlar vergisi mükellefleri genel rapor hazırlamayacaklardır.

Bir şirketin bilançosundaki aktif büyüklüğü ve gelir tablosundaki net satış hasılat 500 milyon TL ve üzerinde olsa bile çok uluslu şirketler grubunun üyesi değilse yine genel rapor hazırlamayacaklardır. Dolayısıyla, sadece Türkiye’de faaliyet gösteren şirketler belirlenen haddi aşmış olsalar bile genel raporu hazırlamayacaklardır.

Genel Rapor;

  • tüm grup şirketleri açısından organizasyon yapısı,
  • grubun ticari faaliyetlerin tanımı,
  • grubun sahip olduğu gayrimaddi varlıklar, grup içi finansal işlemler ile
  • grubun finansal ve vergi durumu şeklinde beş ana kategoriden oluşan bilgileri içerecektir.

2151 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ne göre genel rapor ilk defa 2019 mali yılı için hazırlanacaktır. Bu da kapsama giren şirketlerin bir erteleme gelmez ise bu yıl içinde genel raporu hazırlamaları gerektiği anlamına gelmektedir.

2151 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde genel raporun ne zamana kadar hazırlanması gerektiği yönünde belirlemede de bulunulmuştur. Buna göre, söz konusu raporun 2020 yılı sonuna kadar hazırlanması gerekmektedir.

Özel hesap dönemine sahip mükellefler açısından ise 1 Ocak 2019 sonrasında başlayan dönemler için ilgili süre özel hesap döneminin son günü olarak dikkate alınacaktır.

Genel raporun herhangi bir şekilde bir yere ibraz edilmesine gerek bulunmamaktadır. Ancak, istenmesi durumunda İdare’ye veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlara ibraz edilmesi zorunludur.

Genel raporlama, Türkiye’de ibraz edileceği için Türkçe olarak hazırlanacaktır. Yurtdışında ibraz edilmesi gereken durumlarda ise İngilizce ya da ilgili ülkenin dilinde hazırlanmalıdır.

2.2. Yıllık Transfer Fiyatlandırması Raporu (Local File)

2151 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ne göre, Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı’na kayıtlı mükellefler ile serbest bölgelerde faaliyette bulunan kurumlar vergisi mükelleflerinin bir hesap dönemi içinde ilişkili kişileriyle yaptığı yurt içi ve yurt dışı işlemleri ve diğer kurumlar vergisi mükelleflerinin bir hesap dönemi içinde ilişkili kişileriyle yaptığı yurt dışı işlemlere ilişkin olarak yıllık transfer fiyatlandırması raporu hazırlamaları gerekmektedir.

Tüm kurumlar vergisi mükelleflerinin yurt dışı şubeleri ve serbest bölgelerde bulunan ilişkili kişileriyle (mükellefin serbest bölgedeki şubeleri dahil) yaptıkları işlemlerin yıllık transfer fiyatlandırması raporuna dahil edilmesi gerekmektedir.

Aşağıdaki işlemler için yıllık transfer fiyatlandırması raporu hazırlamasına gerek bulunmamaktadır:

  • Büyük mükellefler hariç, kurumlar vergisi mükelleflerinin ilişkili kişileriyle yaptıkları yurt içi işlemleri,
  • Gelir vergisi mükelleflerinin ilişkili kişileriyle yaptıkları yurt içi ve yurt dışı işlemleri

Ayrıca, kurumlar vergisi mükelleflerinin yurt dışında faaliyette bulunan şubelerinin veya serbest bölgede faaliyette bulunan şubelerinin Türkiye’de ayrıca rapor hazırlamasına gerek bulunmamaktadır. Bununla birlikte, yurtdışı şubelerin faaliyet gösterdikleri ülkede rapor hazırlama zorunlukları bulunabilmektedir.

Yıllık transfer fiyatlandırması raporunun kurumlar vergisi beyannamesinin verilme süresinin bitimine kadar (30 Nisan) hazırlanması ve bu süre sona erdikten sonra istenmesi durumunda İdare’ye veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlara ibraz edilmeleri zorunludur.

Yıllık transfer fiyatlandırması raporunun Türkçe olarak hazırlanması gerekmektedir. İlgili bilgi ve belgelerin yabancı bir dilde yazılmış olması halinde, bunların Türkçe çevirilerinin de ibraz edilmesi zorunludur.

2.3. Ülke Bazlı Raporlama (Country-by-Country Reporting)

Ülke Bazlı Raporlama, çok uluslu işletmeler grubunun Türkiye’de mukim nihai ana işletmesi tarafından hazırlanacaktır. Ülke bazlı raporlama yapmak için bir önceki hesap döneminin konsolide edilmiş finansal tablolarına göre toplam konsolide grup geliri 750 Milyon Avro ve üzerinde olma şartı bulunmaktadır.

Toplam konsolide grup geliri 750 Milyon Avro altında kalan çok uluslu şirket gruplarının ülke bazlı raporlama yapma zorunlulukları bulunmamaktadır. Toplam konsolide geliri 750 Milyon Avro’yu geçse bile yurt dışı iştiraki bulunmayan gruplar ülke bazlı raporlama yapmayacaktır. 750 Milyon Avro tutarındaki konsolide grup geliri Türkiye Muhasebe Standartlarına (TMS 27) göre belirlenecektir.

Grubun Türkiye’de mukim nihai ana işletmesi tarafından, raporlanan hesap döneminden sonraki on ikinci ayın sonuna kadar, elektronik ortamda ve XML formatında İdare’ye verilecektir. Türkiye’de ülke bazlı raporlama zorunluluğu getirilmiş bulunmaktadır ancak çok uluslu yabancı şirketin ana şirketinin bulunduğu ülkede raporlama zorunluluğu bulunmaz ise ne olacak sorusu akla gelmektedir.

Böyle bir durumda, çok uluslu işletmeler grubunun Türkiye’de mukim grup şirketi (birden fazla grup şirketi bulunması durumunda diğerleri adına biri) tarafından raporlanan hesap döneminden sonraki on ikinci ayın sonuna kadar ülke bazlı raporlama Türk Mali İdaresine yapılacaktır.

Bir diğer soru ise İdare ile nihai ana işletmenin mukim olduğu ülke idaresi arasında ülke bazlı raporlama bilgilerinin otomatik paylaşımına ilişkin bir anlaşmanın bulunmaması durumunda ne olacağıdır. Bu durumda da çok uluslu işletmeler grubunun Türkiye’de mukim grup şirketi tarafından ülke bazlı raporlama Türk Mali İdaresine yapılacaktır. Dolayısıyla, diğer ülkede de ülke bazlı raporlama yükümlülüğü bulunsa dahi Türkiye ile işletmenin ana şirketinin mukim olduğu ülke arasında otomatik bilgi değişimi yapılamıyor ise yine Türkiye’de ülke bazlı raporlamada bulunulacaktır.

Bunların yanında, ülke bazlı raporlama kapsamına girmekle birlikte nihai ana şirketi veya vekil şirketi Türkiye dışında bulunan çok uluslu şirketlerin Türkiye’deki üyeleri vekil işletme olup olmadıkları ile grup adına hangi işletmenin raporlama yapacağı ile ilgili bilgileri 31 Ağustos 2020 tarihine kadar Türk maliyesine bildirmek zorundadırlar. Takip eden yıllarda ise bu süre 30 Haziran olarak geçerli olacaktır.

Bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere, ülke bazlı raporlama kapsamına girmekle birlikte nihai ana şirketi veya vekil şirketi Türkiye dışında bulunan çok uluslu şirketlerin Türkiye’deki üyeleri Gelir İdaresi Başkanlığının belirleyeceği yöntem ile (Büyük olasılıkla elektronik bir form yoluyla yapılacaktır.) ülke bazlı raporlama bildirimi (CbCR Notification) yapacaklardır.

  1. Transfer Fiyatlandırması İle İlgili Yapılan Diğer Düzenlemeler

3.1. İlişkili Kişi Tanımı

Yapılan düzenlemede ilişkinin doğrudan veya dolaylı olarak ortaklık kanalıyla oluştuğu durumların örtülü kazanç dağıtımı kapsamında sayılması için en az %10 oranında ortaklık, oy veya kâr payı hakkının olması şartı aranacağı belirtilmektedir.

Önceki Karara bakıldığında ortaklık açısından ilişkili kişi sayılmak için doğrudan ya da dolaylı olarak herhangi bir oranın belirlenmediği görülmekteydi. Dolayısıyla, herhangi bir şirket diğer bir şirkette sadece tek bir hisseye sahip olduğunda ilişkili kişi olarak kabul ediliyordu. Bu husus dikkate alınarak diğer bazı ülkelerde olduğu gibi ortaklık ilişkisi bakımından ilişkili kişi tanımına %10’luk sınır getirilmiş ve 6728 sayılı Kanunla Kurumlar Vergisi Kanununda yapılan düzenlemeyle paralellik sağlanmıştır.

Buna göre, ilişkinin doğrudan veya dolaylı olarak ortaklık kanalıyla oluştuğu durumlarda, %10’luk oran ortaklık, oy veya kâr payı açısından geçerlidir. Bu kapsamda, örneğin bir şirket diğer bir şirketin %10 veya üzerinde bir hissesine sahip ise o şirket ile ilişkili kişi olarak kabul edilecektir.

Yapılan düzenlemede ayrıca ortaklık ilişkisi olmadan doğrudan veya dolaylı olarak en az %10 oranında oy veya kâr payı hakkının olduğu durumlarda da tarafların ilişkili kişi olarak kabul edileceği belirtilmektedir. Örneğin, bir şirket diğer bir şirketin ortağı olmamakla birlikte o şirketin yönetiminde en az %10 oranında oya sahip ise yine bu iki şirket ilişkili sayılacaktır.

Bu nokta, dolaylı olarak % 10’luk ortaklık, oy veya kâr payının tespitinde önem arz etmektedir. Örneğin, (A) şirketi (B) şirketinin % 50 hissesini elinde tutarken, (B) şirketi de (C) şirketinin % 20 hissesini elinde tutuyorsa, (A) şirketi ile (C) şirketi ilişkili kişi sayılacak mıdır?

Bu iki şirket ilişkili kişi sayılacaktır; çünkü (A) şirketi (C) şirketinin hisselerinin %10’unu (%50 x %20= %10) dolaylı olarak elinde tutmaktadır. Buna karşın, (B) şirketinin (C) şirketinde sahip olduğu hisse %10 oranında ise sadece kendisi (C) şirketi ile ilişkili kişi olacak, (A) şirketi (C) şirketinin dolaylı olarak %5 hissesini (%50 x %10=%5) elinde tuttuğu ve hisse oranı yasal sınırın altında kaldığı için (C) şirketi ile ilişkili kişi sayılmayacaktır.

Ortaklık açısından ilişkili kişi tanımında yapılan bu değişiklik özellikle belgelendirme yükümlülükleri bakımından kurumlar vergisi mükelleflerini yakından ilgilendirmektedir. Buna göre, kanunda aranan oranın altında kalan ilişkili kişiler ile yapılan işlemlerin belgelendirme kapsamında değerlendirilmesi zorunluluğu kalkmaktadır.

Bu kapsamda, doğrudan ya da dolaylı olarak %10’un altında ortaklık, oy veya kâr payı hakkına sahip taraflar ile yapılan işlemler hem yıllık transfer fiyatlandırması raporunda yer almayacak hem de kurumlar vergisi beyannamesi ekinde verilecek transfer fiyatlandırması formalarında bu kişilere ve onlar ile yapılan işlemlere yer verilmeyecektir.

Her ne kadar atılan adım belgelendirme yükümlülüğü açısından bazı mükellefleri olumlu yönde etkilese de %10’luk oran ilişkili kişiler için topluca dikkate alınacaktır. O nedenle ilişkili kişilerin ortaklık payları ayrı ayrı %10 oranının altında kalsa dahi aynı gruptaki şirketler için bu oran topluca dikkate alınacağından %10 şartının etkisi bu tür şirketler için sınırlı kalacaktır. Dolayısıyla, bu tür şirketler belgelendirme kapsamında yer almaya devam edeceklerdir.

3.2. İşlemsel Kâr Yöntemleri

İşlemsel kar yöntemleri, “İşleme Dayalı Net Kâr Marjı Yöntemi” ve “Kâr Bölüşüm Yöntemi”nden oluşmaktadır. Bu iki yöntem, 2007/12888 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 1 Seri No.lu Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında Genel Tebliğde yer almaktaydı. Yeni yapılan düzenleme ile bu iki yönteme de Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde de yer verilmiş oldu.

Kanun maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 13. maddesinde İşleme Dayalı Net Kâr Marjı Yöntemi ve Kâr Bölüşüm Yöntemine yer verilmesinin temel nedeni kanun maddesinin OECD Transfer Fiyatlandırması Rehberinde 2010 yılında yapılan değişiklikler ile uyumlu hale getirilmesini sağlamaktır.

Yeni düzenlemeye bakıldığında, geleneksel yöntemler olan “Karşılaştırılabilir Fiyat Yöntemi”, “Maliyet Artı Yöntemi” ve “Yeniden Satış Fiyatı Yöntemi”nin işlemsel kar yöntemleri olan “İşleme Dayalı Net Kâr Marjı Yöntemi” ve “Kâr Bölüşüm Yöntemi”ne olan üstünlüğü ortadan kaldırılmıştır.

Böylece, işlemin doğasına en uygun yöntemin uygulanacak olması kanun maddesine de yansıtılmıştır. Bununla birlikte, OECD Transfer Fiyatlandırması Rehberinde de belirtildiği üzere, geleneksel yöntemler ile işlemsel kar yöntemleri eş zamanlı olarak uygulanabildiği durumlarda geleneksel yöntemlerin işlemsel kar yöntemlerine üstünlüğü devam edecektir.

Bu değişikliğin şirketlere en önemli etkisi, geleneksel yöntemler yerine işlemsel kâr yöntemlerinin kullanılması nedeniyle özellikle incelemelerde getirilen eleştirilerin azalacak olmasıdır.

Bu düzenlemenin şirketlerin ilişkili kişi işlemlerine etkisi ise, geleneksel yöntemler yerine işlemsel kar yöntemlerinin olduğundan daha çok kullanılmaya başlanması yönünde olacaktır.

3.3. Peşin Fiyatlandırma Anlaşmaları

Hazine ve Maliye Bakanlığı mükellefler ile yaptığı müzakereler sonucunda ileriye dönük olarak peşin fiyatlandırma anlaşmaları imzalamaktaydı. İmza tarihinden itibaren yürürlüğe giren anlaşma en fazla 3 yıl süre için yapılabiliyordu. Dolayısıyla, önceki düzenleme kurumlar vergisi mükelleflerinin geçmiş dönemler için anlaşma başvurusunda bulunmasına engel oluyordu.

Bu durumun özellikle uygulama açısından bazı sorunlara neden olduğu görülmüş ve anlaşmadan istenen sonucun tam olarak sağlanamadığı anlaşılmıştı. Bu yöndeki sorunları ortadan kaldırmak amacıyla kanun maddesine ekleme yapılmış ve peşin fiyatlandırma anlaşmalarının önceki dönemler için de uygulanması mümkün hale getirilmiştir.

Ancak, bunun için;

  • belirlenen yöntemin zamanaşımına uğramamış geçmiş vergilendirme dönemlere tatbik edilebiliyor olması ve
  • Vergi Usul Kanunu’nun pişmanlık ve ıslah hükümlerinin uygulanmasının mümkün olması şartları aranmaktadır.

Bu iki şarttan ilki peşin fiyatlandırma anlaşmalarının geriye dönük olarak son 5 yıl için uygulanabileceğini göstermektedir. Mevcut maddede ileriye dönük olarak 3 yıllığına anlaşma yapılabilmektedir.

Buna göre, bir peşin fiyatlandırması anlaşması şu an için 5 yılı geriye dönük olmak üzere toplam 8 yıl için yapılabilecektir. Düzenleme ile Cumhurbaşkanına kanunla verilen yetki kullanılmış 3 yıllık süre 5 yıla çıkarılmıştır.

İkinci şart dikkate alındığında ise Vergi Usul Kanunu’nun pişmanlık ve ıslah hükümlerinin geçerli olması için ilgili mükellef hakkında bir şikâyetin bulunmaması ve incelemeye başlanmamış olması gerekmektedir.

Diğer taraftan, yapılan düzenlemeye göre anlaşmanın geçmiş vergilendirme dönemlerine uygulanması durumunda mükelleflerin daha önceden ödedikleri vergiler ret ve iade edilmeyecektir.

Bu duruma şu örnek verilebilir: Eğer bir şirket önceki dönemlerden birinde sözleşmeli üretici olarak % 8 kârlı iken, anlaşma ile bu kârlılık oranı %5 olarak belirlenirse anlaşmanın geriye dönük olarak uygulanması söz konusu olsa bile %3 oranındaki fazla kârlılık nedeniyle ödenen vergiler ilgili mükellefe iade edilmeyecektir.

Tam tersi durumun geçerli olması halinde ise ne yapılacağı konusunda maddede herhangi bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

Buna göre, eğer bir şirket önceki dönemlerde sözleşmeli üretici olarak % 5 kârlı iken, anlaşma ile bu kârlılık oranı %8 olarak belirlenirse anlaşmanın geriye dönük olarak uygulanması söz konusu olduğunda %3 oranındaki daha düşük kârlılık nedeniyle ödenmeyen vergiler ilgili mükelleften talep edilecek midir?

Bu soruya yanıtımız önceki peşin fiyatlandırma anlaşmalarında edindiğimiz tecrübeleri dikkate aldığımızda İdarenin mükelleften geriye dönük düzeltme beyannamesi vermesi yönünde bir talebinin olacağı şeklindedir.

Yeni düzenlemede aranan, pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi ile ilgili şart da bu değerlendirmemizi teyit etmektedir. Dolayısıyla, kurumlar vergisi mükelleflerinin geçmişe yönelik peşin fiyatlandırma anlaşması talep etmeden önce durum analizi yaparak, doğabilecek yeni vergi yükünü de hesaba katmaları faydalı olacaktır.

3.4. indirimli Vergi Ziyaı Cezası Uygulaması

Yeni düzenleme ile transfer fiyatlandırması belgelendirme yükümlülüklerini tam ve zamanında yerine getiren mükellefler için %50 oranında indirimli vergi ziyaı cezası uygulaması öngörülmüştür. Böylece, ödevlerini tam ve zamanında yerine getiren mükellefler ile hiç yerine getirmeyen ya da eksik yerine getiren mükellefler arasında bir ayrım yapılması söz konusu olmuştur.

Bu yönde bir adımın atılmasının şirketleri olumlu yönde etkileyeceği görüşündeyiz. O nedenle, transfer fiyatlandırması belgelendirme yükümlülüklerini tam ve zamanında yerine getiren mükellefler transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı yaptıkları ortaya çıksa bile bundan böyle ceza yönünden koruma altında olacaklardır.

  1. Yeni Transfer Fiyatlandırması Düzenlemeleri Şirketleri Nasıl Etkileyecek?

2151 sayılı “Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” ile transfer fiyatlandırması mevzuatında önemli değişiklikler yapılmış ve şirketlere bazı yükümlülükler getirilmiştir.

6728 sayılı Yatırım Ortamının İyileştirilmesine Dair Kanun ile Cumhurbaşkanına verilen yetkiler kullanılmış bulunmaktadır ve bu kapsamda en önemli yenilik transfer fiyatlandırması belge düzenine ilişkindir.

Buna göre, Kararname’de belirlenen hadleri aşan şirketlerin genel rapor (masterfile), yıllık transfer fiyatlandırması raporu (local file) ve ülke bazlı raporlama (Country-by-Country Reporting) şeklindeki üçlü dokümantasyon yükümlülükleri olup olmadığını öncelikle tespit etmelerini tavsiye etmekteyiz.

Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi sonrasında transfer fiyatlandırması tebliğinde konuya ilişkin detaylı açıklamalara yer verilmesi beklenmektedir. Özellikle uygulamaya yönelik detay açıklamaların yer alacağı tebliğe göre hareket edilmesi yerinde olacaktır.

Bunun yanında, toplam konsolide grup geliri 750 Milyon Avro ve üzerinde olan çok uluslu Türk şirket gruplarının ülke bazlı raporlama ile Türk Mali İdaresi ile paylaşacakları bilgiler uluslararası anlaşmalar dahilinde diğer ülkeler ile de paylaşılacak; aynı zamanda diğer ülkeler de Türkiye ile bu bilgileri karşılıklı olarak paylaşacaklardır. O nedenle, ülke bazlı raporlamanın Türk şirket grubuna etkisinin de ayrıca değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.

Yeni düzenlemeleri dikkate aldığımızda, transfer fiyatlandırması belgelendirme yükümlülüklerini tam ve zamanında yerine getirilmesi daha da önemli hale gelmiştir. Bu da göstermektedir ki transfer fiyatlandırması belgelendirme ödevinin tam ve zamanında yapılmasının önemi daha da artmıştır. O nedenle, şirketlerin zaman aşımı süresi içindeki tüm geçmiş yıllar için transfer fiyatlandırması belgelendirme yükümlülüklerini bir an önce tamamlamalarında da yarar vardır. Bunun yanında, şirketlere yeni getirilen genel belgelendirme ve ülke bazlı raporlama ile ilgili çalışmaları yürütmeye başlamalarını tavsiye etmekteyiz.

Ayrıca belirtmek gerekirse, uzun yıllardır edindiğimiz tecrübe göstermektedir ki faaliyet raporu benzeri ve hiçbir analiz ve emsal çalışması içermeyen çalışmalar Cumhurbaşkanı Kararnamesinde belirtilen ve İdarenin aradığı transfer fiyatlandırması belgelendirmesini karşılamamaktadır.

O nedenle, değer zinciri analizine (value chain analysis) yer veren genel rapor ile detaylı analizlerin yer aldığı yıllık transfer fiyatlandırması raporunun hazırlanması son çıkarılan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile daha da önemli hale gelmiştir.

2151 sayılı “Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” ve transfer fiyatlandırması mevzuatında yapılan değişiklikler ile ilgili sorularınız için danışmanlarımıza ulaşabilirsiniz.

Saygılarımızla,
Teşekkürler Ramazan Biçer (Advanced LLM in International Tax Law)