No : 2020-52
Tarih : 29 Nisan 2020
Konu : (COVİD-19) İle Mücadele Kapsamında Devreden KDV’nin İadesi Önerisi
Malum süreç içinde yapılan düzenlemeleri Covid 19 sayfamızda sizinle paylaşıyoruz. Öncelikle Devlet tarafından alınan mali tedbirler, 3 aylık dönem için KDV, stopaj ve SGK prim ertelemeleri, diğer her türlü mali erteleme ve sağlanan kolaylıklar, diğer kamu kurum ve kuruluşlarının aldıkları önlemler, tedarik zinciri, bilgi teknolojileri, kamu ihale süreçleri, özel hukukta mücbir sebebin etkileri, seçili sektörlere olan etkileri gibi konuları etraflıca ele alıp size bilgi olarak sunmuştuk. Tüm bu çalışmalarımızı Covid Tax Force olarak linkimizde bulabilirsiniz. “Bilgi paylaştıkça değerleneceği için” çalışma sonuçlarımızı tüm toplumun faydasına olması amacıyla ücretsiz olarak web sayfamızda ve sosyal medya hesaplarımızda yayımlıyoruz.
Bu yazımızda ise uzun yıllardır üzerinde tartışılan, şirket bilançolarında birikmiş ve öylece duran devreden KDV konusunu ele alacağız. Öncelikle şirketlerde neden KDV biriktiği, bu verginin tabiatı, birikme nedenleri ve çözüm yolları ile pandemi sırasında zorlanan iş dünyasına belli şartlarda iadesinin kamu bütçesine olan yükünü işin uzmanlarıyla konuşacağız.
Birkaç rakamla başlayalım.
- 2020 yıl sonu itibariyle Türkiye’deki 2 milyon civarında KDV mükellefinin devreden KDV tutarının 200 milyarın üzerinde olduğunu hesaplıyoruz.
- Kabaca her 5 mükelleften 4 tanesinin aylık olarak KDV’si devretmektedir.
- 2020 yılı bütçesine göre KDV’nin bütçedeki yeri %35,7’dir. Bu rakamın kabaca yarısı dahilde alınan KDV* diğer yarısı da ithalde alınan KDV tutarıdır.
*Bilindiği üzere, Türkiye’de vergi idaresi ve gelir politikaları konusunda çok ciddi bir birikim bulunmakta olup söz konusu KDV konusunda tüm data ve bilgiler Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yönetilmektedir.
Bu kapsamda önce başlıklara sonra ayrıntılara bakalım;
DEVREDEN KDV NEDİR?
KDV uygulamasında;
a. İndirilecek KDV: Mükelleflerin kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değer vergisi ile yine mükelleflerce ithal olunan mal ve hizmetler dolayısıyla ödenen katma değer vergisi toplamını,
b. Hesaplanan KDV: Mükelleflerin yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesapladıkları katma değer vergisi toplamını,
c. Devreden KDV: Mükelleflerin ilgili vergilendirme dönemlerine ilişkin İndirilecek KDV toplamlarının, Hesaplanan KDV toplamlarından fazla olması halinde aradaki fark tutarı ifade etmektedir.
d. Türkiye KDV Mevzuatı
KDV dünya çapında en hızla kabul edilen, etkili ve verimli bir vergi türüdür. 170’e yakın ülke tarafından ve ABD hariç tüm OECD ülkeleri tarafından uygulanmaktadır. Türkiye’de KDV 3065 sayılı Yasa, Uygulama Genel Tebliği ve sirkülerler çerçevesinde yürütülmektedir. KDV Kanununun 29 uncu maddesine göre, mükellefler yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden;
- Faaliyetlerine ilişkin olarak kendilerine yapılan teslim ve hizmetler ile
- İthal olunan mal ve hizmetler dolayısıyla ödenen katma değer vergisini indirebilirler.
- Ayrıca KDV Kanununun 9 uncu maddesi kapsamında sorumlu sıfatıyla beyan edilen vergiler de indirim konusu yapılır.
KDV Kanununun 29/2 nci maddesinde, bir vergilendirme döneminde indirilecek katma değer vergisi toplamı, mükellefin vergiye tâbi işlemleri dolayısıyla hesaplanan katma değer vergisi toplamından fazla olduğu takdirde, aradaki farkın sonraki dönemlere devrolunacağı ve iade edilmeyeceği hüküm altına alınmıştır.
Buna göre kural olarak bir vergilendirme döneminde indirilecek KDV toplamı, mükellefin vergiye tabi işlemleri dolayısıyla hesaplanan KDV toplamından fazla olduğu takdirde, aradaki fark sonraki dönemlere devredilir.
KDV Kanununun 9 uncu, 29/2 nci ve 32 nci maddelerine göre, yalnızca kısmi tevkifat kapsamındaki işlemler, indirimli orana tabi işlemler ile tam istisna kapsamındaki işlemler nedeniyle yüklenilen ve indirim yoluyla giderilemeyen KDV iade edilmektedir.
Oysa ki Avrupa Birliği uygulamalarında, mükelleflerin ilgili vergilendirme dönemlerine ilişkin İndirilecek KDV toplamlarının, Hesaplanan KDV toplamlarından fazla olması halinde aradaki fark (Devreden KDV) belirlenen süre içinde nakden veya mahsuben mükellefe iade edilmektedir.
Dolayısıyla, Avrupa Birliği uygulamalarından farklı olarak devreden KDV’nin iadesine ilişkin genel bir uygulamaya Türk KDV sisteminde yer verilmemesi, KDV’nin uygulanmaya başlandığı 1985 yılında bu yana devreden KDV’nin artmasına neden olmuştur.
NEDEN DEVREDEN KDV OLUŞMAKTADIR?
Devreden KDV’nin oluşmasına neden olan hususlara aşağıda yer verilmiştir.
a. Sistemsel Nedenler
- Yatırımlar nedeniyle ödenen KDV’nin iade edilmemesi (Yeni yatırımlar kapsamında ödenen KDV’nin indirim yoluyla giderilmesinin uzun süre alması)
- İthalat veya yurtiçi alımların yapılan satışlardan daha fazla olması (ticari mal stoklarının artması),
- Uzun süren üretim ve yatırımlar nedeniyle ödenen KDV,
- Tam istisna veya indirimli orana tabi satışların tüm satışlara oranının yüksek olması,
- Yüklenilen KDV’nin indirimine izin veren kısmi istisna düzenlemeleri,
- İndirimli orana tabi işlemlerde iade edilemeyen tutar uygulaması.
b. Sistemsel Olmayan Nedenler
- Faaliyete ilişkin olmayan KDV’lerin indirim hesaplarına dahil edilmesi,
- Sahte belge kullanılmak suretiyle indirilecek KDV tutarının artırılması,
- Yapılan satışlar üzerinden KDV hesaplanmaması (kayıt dışı satış)
- Tam istisnalar ve indirimli orana tabi işlemlere ilişkin iade talep edilebilmesine karşın defter ve hesaplarının incelenmesini istemeyen mükelleflerce iade talep edilmeyerek, bu işlemlere ilişkin yüklenilen KDV’nin devreden KDV’de tutulması,
- İndirimi kabul edilmeyen KDV tutarlarının düzeltilmemesi (Örn. kısmi istisna kapsamındaki işlemlere ilişkin ödenen KDV)
c. Belediyelerde Devreden KDV Sorunu
Belediyeler, kamu hizmetlerinin yanında, ticari faaliyet çerçevesinde birçok teslim ve hizmet sunmakta olup, ticari faaliyet kapsamında sunulan bu hizmetler KDV’ye tabidir.
KDV Kanununa göre mükellefler, yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden, faaliyetlerine ilişkin olarak kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla ödedikleri katma değer vergisini indirim konusu yapabilirler. Buna göre belediyelerin ticari faaliyet kapsamında yapmış oldukları ve KDV’ye tabi olan hizmetlerine ilişkin ödedikleri KDV’yi hesaplamış oldukları KDV’den indirim konusu yapmaları mümkündür. Dolayısıyla belediyelerin, KDV’ye tabi olmayan kamu hizmetlerinin üretiminde kullanmak üzere satın aldıkları mal ve hizmetlere ilişkin KDV’yi indirim konusu yapmaları mümkün değildir.
Nitekim Mahalli İdareler Bütçe ve Muhasebe Yönetmeliğinin “191 İndirilecek katma değer vergisi hesabı” başlıklı 153 üncü maddesinde;
“Bu hesap, mal ve hizmetin satın alınması sırasında satıcılara ödenen veya borçlanılan ve kurum açısından indirim hakkı doğuran katma değer vergisinin izlenmesi için kullanılır.
Mahalli idareler, bir bedel karşılığı satmak üzere ürettikleri mal veya hizmetin üretim girdisi olarak satın aldıkları mal veya hizmetlere ilişkin olarak ödemiş oldukları Katma Değer Vergisini indirim konusu yaparlar. Bunun dışında kurumun satışa konu olmayan kamu hizmeti üretiminde nihai tüketici olarak kullanmak veya tüketmek üzere satın alınmış mal veya hizmet için ödenen Katma Değer Vergisi indirim konusu yapılmaz ve bu tutarlar ilgili gider hesabı veya varlık hesabına yapılacak muhasebe kaydında maliyet bedeline ilave edilir.”ifadelerine yer verilmiştir.
Ancak, Türkiye’de belediyelerin KDV’ye tabi olmayan kamusal hizmetlerine ilişkin ödemiş oldukları KDV’yi gider ve maliyet olarak kaydetmek yerine “191 indirilecek KDV” hesabına kaydetmek suretiyle beyan ettikleri, bu uygulamanın da belediyelerin “Sonraki Döneme Devreden KDV” tutarlarını artmasına ve belediyelerin mali tablolarının bozulmasına neden olduğu görülmektedir.
Bu nedenle, Belediyeler, il özel idareleri ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarının KDV’ye tabi olmayan kamusal hizmetlerine ilişkin ödemiş oldukları KDV’yi gider ve maliyet olarak kaydetmek yerine, indirim konusu yapıp yapmadıkları, dolayısıyla bu kurumlar tarafından beyan edilen devreden KDV tutarlarının doğru olup olmadığına ilişkin genel bir incelemenin yapılması gerekmektedir.
İLAÇ GİBİ GELİR: DEVREDEN KDV’NİN İADESİ
Mükelleflerce “Birikmiş KDV Alacağı”, KDV Kanununa göre ise “Devreden KDV” olarak ifade edilen tutarların iadesi, ekonomide son dönemlerin gündemden düşmeyen konuları arasında yerini almıştır. Coronavirüs/Covid-19 salgınının oluşturduğu ekonomik krizin etkilerinin hafifletilmesi amacıyla işletmelerin finansal olarak desteklenmesi gerektiği kuşkusuzdur. Bu kapsamda devredenin KDV’nin iade edilmesinin işletmelere önemli bir finansal kaynak oluşturacağı ve krizin olumsuz etkilerinin hafifletilmesinde önemli bir katkı sunacağı kuşkusuzdur.
Bu konuda reform niteliğinde bir adım olan 7104 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun taslağında yer alan Devreden KDV’nin özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç etmek suretiyle iadesini öngören yetki düzenlemesi bütçe giderlerinde önemli bir artışa neden olacağı gerekçesiyle, TBMM Genel Kurulunda Kanun taslağından çıkarılmıştır.
Gelinen bu noktada Devreden KDV’nin iade edilmesi gerektiği konusunda Hazine ve Maliye Bakanlığı dahil olmak üzere tüm ekonomik kurum kuruluşlarda bir fikir birliği bulunmaktadır. Yaklaşık 2 milyon mükellefin 200 milyar lirayı aşan devreden KDV’si bulunmakta olup, bu tutarın önemli bir kısmını inşaat ve imalat sektöründe faaliyet gösteren mükelleflerin devreden KDV’si oluşturmaktadır. Devreden KDV’nin iadesi özel sektörün finansal açıdan desteklenmesinde önemli bir enstrüman olarak görülmekle birlikte, bu iadenin Hazine tarafından ne şekilde finanse edileceği hususu konunun en önemli unsurunu oluşturmaktadır.
Hazine için önemli bir yük oluşturacağı kuşkusuz olan söz konusu iade uygulamasının yerinde olup olmadığının birkaç açıdan değerlendirilmesi gerekmektedir.
- Öncelikle, bu uygulamanın haksız bir iadeye neden olup olmayacağının sorgulanması gerektiği akla gelmektedir. Nitekim, sonraki döneme devreden KDV’si olan mükelleflerin sayısı ve toplam mükellefler içindeki payı sürekli artmakta olup, mükelleflerin yaklaşık %80’i ödenecek vergi beyan etmeyip, sonraki döneme devreden KDV beyan etmektedir. Yani her beş mükellefin dördü devreden KDV’si olması nedeniyle ilgili vergi dairesine vermiş olduğu KDV beyannamesinde ödenecek KDV beyan etmemektedir.
- Dolayısıyla beyan edilen devreden KDV’nin sahte belge kullanımı, kayıt dışı satış ve benzeri mevzuata aykırı işlemlerden kaynaklı olup olmadığının tespit edilerek gerçek durumu yansıtıp yansıtmadığının gerek Gelir İdaresi gerekse Hazine ve Maliye Bakanlığının denetim birimlerince tespiti gerekmektedir.
- Bir diğer husus ise Devreden KDV’nin hangi yöntemle iade edileceği ile belirlenen yöntemin bütçeye oluşturacağı yük olup, buna ilişkin önerilere aşağıda maddeler halinde ayrı ayrı yerilmiştir.
Devreden KDV’nin İadesine İlişkin Alternatif Öneriler
a) Belirli Bir Tarihten Sonra Oluşan Devreden KDV’nin İadesi
Devreden KDV tutarının 2020 yılında yaklaşık 30 milyar lira artması beklenmektedir. 1985 yılından bu yana uygulanmakta olan KDV uygulaması nedeniyle birikmiş olan Devreden KDV tutarı 205 milyar lira olup bu tutarın tek seferde iade edilmesinin bütçe imkanları nedeniyle mümkün olmaması sebebiyle, belirli bir tarihten sonra oluşan KDV’nin iadesi şeklinde bir uygulamanın yürürlüğe konulması, bir yandan devreden KDV’nin artmasına engel olacak, diğer taraftan da işletmelerin finansman ihtiyacına önemli bir katkı sağlayacaktır. Nitekim, 7104 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun taslağında bu yönde bir düzenlemeye yer verilmiş, Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen kanuni düzenleme Genel Kurulda taslak metinden çıkarılmıştır.
BÜTÇE ETKİSİ: Bu uygulamanın bütçeye yaklaşık olarak 40-50 milyar lira ilave yük oluşturacağı tahmin edilmektedir.
Bütçe imkanlarının bu öneriyi karşılamaya yeterli olmaması halinde, mükelleflerin aylık KDV beyannamelerinde oluşan “Devreden KDV”nin belirli bir %’si (örneğin 30%) başka bir inceleme veya ön koşul aranmaksızın diğer vergi borçlarına mahsup edebilir. Bu tutara yıllık bir üst sınırda konulabilir (örneğin; söz konusu bir yılda mahsup edilebilecek devreden KDV tutarı şirketin öz sermayesinin 50%’sini geçmeyecektir vb). Kalan 70% KDV ise devretmeye devam eder ve ileride ödenecek KDV çıkması halinde kullanılabilir veya incelemelerde ortaya çıkabilecek düzeltmeler için güvence olarak kabul edilir. Vergi idaresi her yıl sonu itibariyle bu gibi KDV mahsubu yapan firmalara bir denetim yapar, fazladan yapılan bir mahsup vb olması halinde (Devreden KDV’nin düzeltilmesine sebep olan hatalı işlemlerin kaynağını oluşturan kaçakçılık, sahtecilik vb durumlar hariç) ceza kesmez, sadece gecikme faizi ile vergi alacağını tahsil etme yoluna gider.
b) Yatırımlara İlişkin Yüklenilen KDV’nin İadesi
Ülkemizde çok uzun yıllardır yatırımların teşviki amacıyla bir çok istisna, muafiyet ve iade imkanı tanınmıştır. Örnek olarak KDV Kanununun;
- 13/d maddesinde, yatırım teşvik belgesi kapsamındaki makina ve teçhizat teslimleri, 13/m maddesinde, Ar-Ge kapsamındaki makina ve teçhizat teslimleri KDV’den istisna tutulmuştur.
- Geçici 30 uncu maddesine göre, yatırım teşvik belgeleri kapsamında asgari 500 milyon Türk Lirası tutarında sabit yatırım öngörülen yatırımlara ilişkin inşaat işleri nedeniyle yüklenilen ve indirim yoluyla telafi edilemeyen KDV yatırım yapan mükellefe iade edilmektedir.
- Geçici 37 nci maddesine göre, imalat sanayiine yönelik yatırım teşvik belgesi kapsamındaki yatırımlara ilişkin inşaat işleri nedeniyle yüklenilen ve indirim yoluyla giderilemeyen KDV yatırım yapan mükellefe iade edilmektedir.
- Geçici 39 uncu maddesinde, sanayi sicil belgesini haiz katma değer vergisi mükelleflerine münhasıran imalat sanayiinde kullanılmak üzere yapılan yeni makina ve teçhizat teslimleri katma değer vergisinden istisna tutulmuştur.
Yukarıda yer verilen istisna ve iade uygulamaları dışında, KDV ödemek suretiyle yapılan yatırımlara ilişkin (Madde Duran Varlıklar içinde yer alan makine ve teçhizatlar ile yapılmakta olan yatırımlar nedeniyle) yüklenilen ve indirim yoluyla giderilmeyen KDV’nin geriye yönelik olarak iadesi yönünde bir düzenleme, bir yandan yatırımlar nedeniyle yüklenilen KDV’nin iadesine ilişkin tüm mükellefleri kapsayan bir uygulama niteliğini taşıyacak, diğer yandan devreden KDV’nin artmasına engel olacaktır. Söz konusu düzenlemenin bütçeye etkisi, uygulamanın kapsamına göre değişeceğinden, bütçe imkanlar çerçevesinde bir uygulamanın tercih edilmesi mümkün olacaktır.
BÜTÇE ETKİSİ: Bu uygulamanın bütçeye yaklaşık olarak 10-15 milyar lira olması beklenmektedir.
c) İhracat Bedelinin Belli Bir Oranına Kadar İhracatçıya KDV İadesi Yapılması
KDV Kanununa göre ihracat tesliminde bulunan mükellefler ihraç ettikleri mallara ilişkin ödedikleri KDV’nin iadesini talep edebilmektedir.
29/3/2018 tarihli ve 7104 sayılı Kanunla, 3065 sayılı KDV Kanununda yapılan değişiklikle, ihracat işlemlerinden kaynaklanan iadelerde, yüklenilen katma değer vergisinin yerine sektörler itibarıyla ihracat bedelinin belli bir oranına kadar iade yaptırmaya Hazine ve Maliye Bakanlığına yetki verilmiştir.
Bakanlığa tanınan yetki çerçevesinde, çıkarılacak bir Tebliğ ile imalatçı ihracatçılara, ihracat bedelinin belli bir oranına kadar belirlenen sektörler itibarıyla iade yapılmasına imkan tanınabilir.
İhracatçıların fiilen yüklendikleri verginin üzerinde iade alabilmesi, bu mükelleflerin gerek yatırımlardan gerekse üretim sürecinin uzunluğundan kaynaklı Devreden KDV tutarlarının azalmasını sağlayacaktır.
BÜTÇE ETKİSİ: İmalatçı ihracatçılara, ihracat bedelinin belli bir oranına kadar belirlenen sektörler itibarıyla iade yapılmasına imkân tanınmasının bütçeye belirlenen iade oranına bağlı olarak 15 ila 20 milyar arasında bir ilave yük oluşturacağı tahmin edilmektedir.
d) İndirimli Oranlı Teslim ve Hizmetlere İlişkin Yılı İçinde Nakden İade İmkanı Tanınması
KDV Kanununun 29/2 maddesi uyarınca indirimli oranda yapılan teslim ve hizmetlere ilişkin yılı içinde mahsuben iade yapılmakta, nakden iadeler ise belirlenen istisnalar dışında ertesi yıl yapılmaktadır. (Yılı içinde nakden iade yapılan indirimli orandaki teslimler; konut, tarım makinaları ve evde kullanılan tüp teslimleri)
KDV Kanununun 29/2 maddesindeki yetki çerçevesinde çıkarılacak bir Tebliğ ile, tüm sektörler için yılı içerinde nakden iade alınmasına imkân tanınabilir. Böylece indirimli oranda teslimde bulunan işletmelerin finansman maliyetleri aşağıya çekilmiş olacaktır.
BÜTÇE ETKİSİ: Böyle bir uygulamanın, Hazinenin yaklaşık 6-8 milyar lirayı bir yıl erken iade etmesi sonucunu doğuracağı tahmin edilmektedir.
Son Söz Yerine;
Sonuç itibariyle devreden KDV sorunu, KDV’nin uygulanmaya başladığı 1985 yılından günümüze kadar varlığını sürdürmekte ve her geçen yıl tutar olarak katlanmak suretiyle çözümlenmesi daha da güç bir sorun halinde gelmektedir. Nitekim Avrupa Birliği uygulamalarından farklı olarak 1985 yılında yapılan bir tercihin sonucu olarak ortaya çıkan bu sorun nedeniyle işletmelerimiz uluslararası rekabette finansal olarak dezavantajlı bir konuma düşmekte, bu dezavantajı gidermek için düzenlenen çok sayıda istisna düzenlemesi ile KDV Kanunu daha da karmaşık bir hal almaktadır. Diğer taraftan, kendi teorisine aykırı bu uygulama, mükelleflerin vergiye uyum düzeyini de olumsuz etkilemektedir.
Dolayısıyla, bütçe imkanları dikkate alınarak belirlenecek bir yöntemle Devreden KDV’nin iadesi uygulamasına başlanılması, işletmelerin finansal olarak zor durumda bulunduğu bugünlerde hayati önem arz ederken, iade edilecek devreden KDV tutarının doğruluğunun tespiti ise dikkat edilmesi gereken bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır.
İktisatçılar yoğun bir şekilde krizden çıkışın ülkeler, sektörler ve firmalar için U, W, V veya L şeklinde olabileceğini tartışıyorlar.
Kamu maliyecileri ise hem kamu bütçesi ve hem de kamu gelirleri boyutuyla bu konuyu ele almak durumundalar.
Para politikası ise büyüme, enflasyon, rezerv yönetimi, diğer Merkez Bankaları, borçlanma, emisyon gibi bir sürü konuyu gözetmek durumunda. Alınacak karar zor bir karar ancak, firmalar başka bir parayı, yani başkasına ait bir KDV’yi istemiyorlar, bilançolarında zaten görünen paraların iadesi Devletin firmalara olan borcunu ödemesinden başka bir şey değil. Bu açıdan bu verginin iadesi son zamanlarda çok tartışılan emisyon yaratma, para basma, helikopter money vb yöntemlere göre daha az enflasyonist etkilere sahip olacaktır.
Söz konusu düzenleme ve beklentiyle ilgili diğer gelişmeleri de sizlere duyurmaya devam ediyor olacağız.
Bu bültende geçen herhangi bir konuyla ilgili sorularınız için danışmanlarımıza ulaşabilirsiniz.
Saygılarımızla,
Teknokent ve Ar-Ge & Tasarım Merkezleri
2020tr, covidtr, Memorandumlar2020-61
Tarih : 29 Mayıs 2020
Konu : Teknokent ve Ar-Ge & Tasarım Merkezleri 30 Hazirana kadar uzaktan çalışabilecekler
Pandemi kapsamında her kurum alınan kararla kapsamında kendi alanına ilişkin düzenlemeler yapmıştır. Ar-Ge ve Tasarım Merkezlerinde de T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından 4691 sayılı Kanuna göre kurulan TGB’lerde (Teknoloji Geliştirme Bölgeleri) yer alan firmalar ve 5746 sayılı Kanuna göre kurulan Ar-Ge/Tasarım Merkezleri için bir dizi uzaktan çalışma önlemi alınmış ve firmaların 27 Mayıs 2020 tarihine kadar %100 eforla, Dışarıda Geçen Süre bildirimi de yaparak uzaktan çalışmalarının önü açılmıştı.
Covid-19 pandemisinin etkilerini firmalar ve çalışanlar adına azaltmak amacıyla, 4691 sayılı Kanunla Teknoloji Geliştirme Bölgelerinde bulunan veya 5746 sayılı Kanun çerçevesinde Ar-Ge ve Tasarım Merkezi olan firmalar için yeni bir uzaktan çalışma kararı daha yayınlanmıştır. Firmalar bu yeni karara göre mayıs ayında %100, haziran ayında ise %50 oranında istisna ve teşviklerden faydalanarak uzaktan çalışmaya devam edebileceklerdir.
Bu karar kapsamında;
İlgili kararda ayrıca muafiyet, destek ve teşviklerden yararlanılabilmesi için firmaların dışarıda geçirilen sürelere ilişkin bildirimlerinin yapılmasına devam edilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Teşekkürler sayın Yasemin Gündoğdu
Saygılarımızla,
TCMB Sermaye Hareketleri Genelgesinde Yapılan Değişiklikler
2020tr, MemorandumlarNo: 2020-60
Tarih: 23 Mayıs 2020
Konu: TCMB Sermaye Hareketleri Genelgesinde Yapılan Değişiklikler
Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar ve buna ilişkin mevzuat ile yabancı sermayeli şirketlerin sermaye hareketleri, ihracat, ithalat, döviz kazandırıcı işlemler, yurt içinden ve yurt dışından temin edilen krediler, döviz ile düzenlenemeyecek sözleşmeler ve denetim konuları belirlenmiştir.
Kararın 12’nci maddesine göre yabancı yatırımcılar tarafından Türkiye’ye yapılacak doğrudan yatırımlar Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu ve buna bağlı oluşturulan mevzuat çerçevesinde gerçekleştirilir.
Anılan Karara ilişkin usul ve esaslar TCMB I-M sayılı Genelgesi ile TCMB’nin Bankacılık ve Finansal Kuruluşlar Genel Müdürlüğü tarafından çıkarılan Sermaye Hareketleri Genelgesi ile açıklanmaktadır.
2 Mayıs 2018 tarihli bu genelge bankanın web sayfasında yayımlanmakta olup, değişiklikler maalesef Resmî Gazetede yayımlanmamaktadır. Yabancı sermayeli firmalar için son derece önemli olan bu mevzuat setinde yayımlandığı tarihten bugüne kadar 73 değişiklik yapılmıştır. Genelgenin güncel metni için tıklayınız. Konuyla ilgili olarak daha önce yapılan değişikliklere ise 2019-35 sirkülerimizden ulaşabilirsiniz.
Özet olarak bugüne kadar, döviz gelirlerinin beyanı ve yıllık güncelleme, risk merkezi bildirimleri, yurt dışından gelen paraların kredi olup olmadığının takibinde bilgi belge ibrazı, yatırım teşvik belgesine dayalı döviz kredilerinde mükerrer kullanımın önlenmesi yeni veya mevcut şirket alımında istisna konularında değişiklikler yapılmıştır.
Son olarak, Hazine ve Maliye Bakanlığı 02.12.2019 tarih ve 504169 sayılı yazısıyla 02.12.2019 tarih ve 529957 sayılı yazısı, 27.12.2019 tarih ve 589255 sayılı yazısı ile 06.04.2020 tarih ve 232843 sayılı yazısıyla TCMB’nin 2 Mayıs 2018 tarihli Sermaye Hareketleri Genelgesi’nin bazı maddelerinde değişiklikler yapılmıştır.
Özetle bu değişiklikler ile; yabancı gemilere yapılan dövizli satışları ve gümrüksüz mağaza kapsamında yapılan satışları döviz geliri kapsamına dâhil edilmiş, lisanssız elektrik üretim tesislerinin devri döviz geliri olmadan alınabilecek kredilere eklenmiş ve rotatif kredilerin kullandırılmasında kredi geri ödemeleri konusu düzenlenmiştir.
Buna göre lisanssız elektrik üretim tesislerinin devralınması durumunda, hisseleri devralan tüzel kişilere, söz konusu üretim tesislerini ve kredi bakiyelerini devralmak şartıyla, devir işlemleri sonrasında, bu fıkra kapsamında döviz kredisi kullandırılması mümkündür. Lisanslı elektrik üretim tesisleri için geçerli olan en tavan döviz kredi alma tutarı lisansız elektrik üretim tesisleri için de geçerlidir.
Türkiye’deki bankaların ve finansal kuruluşların uluslararası ticari işlemler için açılabilecek gayrinakdi kredileri düzenleyen 50’nci maddesine aşağıda yer alan 6 ve 7 nolu bentler eklenmiştir.
Eklenen bu iki bent ile teknik olarak gayrinakdi kredi olan ithalat akreditifleri, aval verilmiş bono ve poliçelerin iskonto ettirilmesi halinde bu kredilerin nakdi kredi olarak değerlendirileceği ve Genelgenin nakdi krediler için getirdiği düzenlemelere tabi olacağı hükme bağlanmıştır. Başka bir ifade ile, kamu otoritesi iskonto işlemi ile likit hale gelen gayrı nakdi kredileri biçim yönünden gayrı nakdi kredi olsalar dahi öz itibarıyla nakdi krediye dönüşmüş olmaları nedeniyle nakdi kredi olarak değerlendirmiştir.
Bu duyurumuzla ilgili her türlü soru ve görüşünüz için bize bilgi veriniz.
Konuyla ilgili diğer gelişmeleri de sizlere duyurmaya devam ediyor olacağız.
Teşekkürler sayın Zeynel Abidin Avcı
Saygılarımızla,
(Covid-19) 7244 sayılı Kanun İle Getirilen 2019 Kar Dağıtım Sınırlamasının Usul ve Esasları
2020tr, MemorandumlarTax & IA Bülten
No : 2020-59
Tarih : 18 Mayıs
Konu : (Covid-19) 7244 sayılı Kanun İle Getirilen 2019 Kar Dağıtım Sınırlamasının Usul ve Esasları Belirlendi
COVID-19 salgınının önlenmesi ve etkilerinin azaltılması amacıyla ülkemizde ve dünya genelinde sosyal ve ekonomik hayata ilişkin birtakım tedbirler alınmaktadır.
Bu kapsamda ikinci torba kanun 16 Nisan 2020 tarihinde TBMM Genel Kurulunda kabul edilerek “7244 sayılı Yeni Koronavirüs (Covid-19) Salgınının Ekonomik ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” adıyla yasalaşmış ve 17 Nisan 2020 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Kanunda bazı alacakların ertelenmesi, alınmaması veya yapılandırılması, çeşitli konularda süre uzatımı ve çalışma mevzuatına dair düzenlemeler ile, fahiş fiyat ve stokçuluk ile geçmiş yıl karlarının dağıtımının sınırlandırılması konusunda düzenlemeler yapılmıştı. Bu düzenlemelerin tamamını geniş bir şekilde analiz ettiğimiz 2020-45 sayılı bültenimize web sayfamızdan ulaşabilirsiniz.
Bu bültende, söz konusu kar dağıtımının sınırlandırmasına ilişkin kanuni düzenlemeyi, 17 Mayıs 2020 tarihinde yayımlanan konu hakkındaki Tebliği ve Kamu Gözetimi Kurumu tarafından Dağıtılmamış Karlar üzerinde yapılan bir çalışmanın kısa bir analizini soru & cevap şeklinde sunacağız.
Önce kanuni düzenlemeyle başlayalım sonra Tebliğ ile getirilen usul ve esaslara değinelim.
Kar Dağıtımının Sınırlandırılması: 6102 sayılı Türk Ticaret Kanuna eklenen geçici madde 13 uyarınca;
Soru: Tebliğ ile getirilen düzenlemede neler yer alıyor?
Cevap: Maddenin son fıkrasında verilen yetki gereğince Ticaret Bakanlığı tarafından 17 Mayıs 2020 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan “6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun Geçici 13ncü Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ” ile söz konusu uygulamaya ilişkin olarak amaç ve kapsam, dayanak, tanımlar, kar payı ve kar payı avansı dağıtım esasları, kar payı dağıtımına ilişkin öngörülen istisnalar, kar dağıtımı yapılabilmesi için Bakanlıktan uygun görüş alınması, esas alınacak finansal tabloların hangileri olacağı ve yürürlük ve yürütme maddeleriyle gereken düzenlemeler yapılmıştır.
Buna göre, hangi hallerde kar dağıtımı yapılabileceği hususu Tebliğin 5nci ve Bakanlıktan alınacak uygun görüş ise Tebliğin 6ncı maddesinde düzenlenmiştir.
Soru: Hangi hallerde kar dağıtımı kararı alabiliriz ve bunun için nereye başvurmamız gerekir.
Cevap: Tebliğin 5nci maddesine göre istenen belgelerle birlikte Bakanlıktan uygun görüş alınması şartıyla aşağıda sayılan 3 konuda bu şirketler için istisna düzenlemesi yapılmıştır:
Soru: Prosedür olarak ne yapmamız gerekiyor? Hangi belgelerin hazırlanması gerekir?
Cevap: Yukarıda anılan istisnalardan bir tanesine girmesi durumunda kâr payı dağıtımı hususunun genel kurulda görüşülebilmesi için Bakanlıktan uygun görüş alınması zorunludur. Başvurularda genel kurul yapılmasına ilişkin yönetim organı kararının noter onaylı örneği, şirketin hesap dönemine ilişkin finansal durum tablosu ile kar veya zarar tablosuna ek olarak sayılan istisnaları tevsik edici belgelerin de sunulması gerekmektedir.
Kâr payının hesabında, finansal tablolarını KGK tarafından belirlenen standartlara göre hazırlayan şirketlerde söz konusu finansal tablolar diğerlerinde ise Vergi Usul Kanununa göre düzenlenen mali tablolar esas alınır. Dağıtılması öngörülen kâr payı tutarı VUK’a göre tutulan kayıtlarda bulunan kar dağıtımına konu kaynakların toplam tutarını aşamaz.
Soru: Daha önce Ticaret Bakanlığı tarafından TOBB’a gönderilen kar dağıtımı sınırlaması yazısı vardı? Aralarında nasıl bir benzerlik veya paralellik bulunmaktadır?
Cevap: Bilindiği üzere söz konusu kanuni düzenleme yapılmadan önce, Ticaret Bakanlığı’nın TOBB’a ilettiği 31.03.2020 tarihli yazıda,
Söz konusu düzenlemeler büyük ölçüde paralellik taşımakla birlikte istisnai hallerde kar dağıtımı yapılabilmesine yönelik düzenleme 7244 sayılı Kanunda yer almaktadır.
Kanunun madde gerekçesinde “ekonomik faaliyetlerin yavaşlaması, sınırların kapatılması, ekonominin hem arz hem de talep tarafında ortaya çıkan belirsizlikler sebebiyle salgının toplum sağlığı ve ekonomi üzerindeki etkileri henüz net olarak ortaya konulamamaktadır.
Bu çerçevede, ihtiyatlılık politikası gereği olarak, şirket kaynaklarının nakit kâr dağıtımı yapılmak suretiyle azaltılmaması, şirketlerimizin mevcut özkaynak yapılarının korunması ve ilave finansman ihtiyacının doğmaması amacıyla madde ile; 30/9/2020 tarihine kadar yapılacak kâr dağıtımına ilişkin düzenleme yapılmaktadır.”denilmektedir. Görüldüğü gibi, söz konusu geçici uygulamanın temel amacı şirketlerin finansal yapılarının korunmasıdır.
Soru: Dünya’da da benzeri bir uygulama var mı? Bu sınırlama sadece Türkiye’ye özgü bir durum mu?
Cevap: Bu düzenleme çeşitli ülkelerde tartışılmış ve farklı şekillerde de olsa uygulamaya başlanmıştır. Avrupa Merkez Bankası bankalara kar dağıtımı yapmamalarını ve daha fazla borç vermelerini tavsiye etti. İngiltere’de finansal kuruluşlara yönelik olarak ellerindeki kaynakları daha çok borç ve kredi olarak verebilmelerini temin etmek için bu şekilde bir kısıtlama getirildiği görülmektedir. Keza, İtalya, Hollanda ve Belçika’daki bankaların bu karara uydukları ve Ekim 2020’ye kadar kar dağıtmama kararları aldıkları görülmektedir. Rakamsal olarak sadece İngiltere’de firmaların bu yıla ilişkin 28,2 milyar Pound kâr payı ödemesini askıya aldıkları görülmektedir.
Soru: Bu düzenlemenin gerekçesi nedir? Ne amaçlanmaktadır?
Cevap: Kanunun gerekçesinden ve TOBB tarafından yazılan yazıdan anlaşıldığı üzere söz konusu kar dağıtımı sınırlamasının arkasında sermaye şirketlerinin öz kaynaklarının korunması kaygısının yer aldığı görülmektedir.
Soru: KGK tarafından yayımlanan BOBİ FRS’nin Dağıtılmamış Karlar Üzerindeki Etkisi Raporu ne diyor? Bu raporu nasıl okumalıyız ve değerlendirmeliyiz?
Cevap: Söz konusu rapor KGK web sayfasında yayımlanmıştır. Bilindiği üzere Türk Ticaret Kanunu ve Vergi Usul Kanunu arasında kavranan iktisadi işlemler ve en tabi sonuçları olan finansal tablolar üzerinde bazı temel anlayış farklılıkları bulunmaktadır. Vergi idaresi, vergi güvenliğini ön planda tutan hazineci bir yaklaşım sergilerken uluslararası muhasebe ve raporlama standartları ise konuya pay sahibi, alacaklı, çalışan, kreditör ve toplum gibi farklı açılardan bakmaktadır.
Anılan raporda, KGK, 1 Ocak 2018 itibariyle yürürlüğe giren Büyük ve Orta Boy İşletmeler İçin Finansal Raporlama Standardı (BOBİ FRS) çerçevesinde KGK’ya yüklenen dağıtılmamış karlar, toplam öz kaynaklar ve dönem net karı tutarına ilişkin bilgiler istatistiki yöntemlerle analiz edilmektedir. Kurum, önceki dönemler finansal tablolar ile BOBİ FRS’ye göre hazırlanan finansal tabloları baz alarak 11 Şubat 2020 tarihi itibariyle toplam 2663 firmanın finansal tablolarını baz alarak çok faydalı sonuçlar üretmiştir.
Raporun bulgularını özet olarak sizler için sıralayalım:
Bültenlerimizden faydalandığınızı umuyor saygılar sunuyoruz. Söz konusu sınırlama ve kanuni düzenleme ile ilgili diğer gelişmeleri de sizlere duyurmaya devam ediyor olacağız.
Bu bültende geçen herhangi bir konuyla ilgili sorularınız için danışmanlarımıza ulaşabilirsiniz.
Saygılarımızla,
2020 Mayıs Ayı İlk 15 Günlük Özet Mali/Vergisel Düzenlemeler
2020tr, MemorandumlarNo : 2020-58
Tarih : 15 Mayıs 2020
Konu : Mayıs Ayı İlk 15 Günlük Özet Mali/Vergisel Düzenlemeler
Çok yoğun ve belki de hayatımızda ilk defa bu kadar uzun bir süre evde geçirdiğimiz mart ayından sonra Nisan ayı da baharın tüm renklerine rağmen “Evde Kal” çağrılarına uyulan bir ay olarak geçti. Üstüne bir de havaların ısınması ve kutsal Ramazan ayı ile birlikte ülke olarak önemli bir imtihandan geçiyoruz. Bu arada bazı kısıtlamaların kaldırıldığını ve ekonominin kısmi olarak işlemeye başladığını da görüyoruz.
Tüm toplum bazında bu salgının yayılım hızını önlemek adına başta sağlık olmak üzere ekonomik, hukuksal ve sosyal olarak birçok tedbir ve önlem kararları alınmıştır. En son Nisan ayı gelişmelerini sizler için özetlemiştik. Şimdi de mayıs ayı içerisinde gerçekleşen önemli mali konuları vergi, sosyal güvenlik ve diğer mevzuat değişmeleri başlıkları altında özet olarak sizlerin dikkatinize sunmak isteriz.
Bunun yanında iş dünyasına, çalışanlara ve tüm kesimlere destek amacıyla elde ettiğimiz bilgileri spesifik konu bazında Covid-19 web sayfamızdan izleyebilirsiniz.
Bu kapsamda olmak üzere güncel gelişmeleri konusunun birebir uzmanlarıyla beraber ayrı birer bülten olarak sizlerin bilgisine sunduk.
Bültenlerimizden faydalandığınızı ve keyif aldığınızı umuyor saygılar sunuyoruz. Siz değerli okurlarımızın incelenmesini ve analiz edilmesini istediğiniz konuları da gündemimize almak istiyoruz. Örneğin salgının vergi adaleti ve vergi yüküne olası etkilerini, özellikle sağlık çalışanlarının vergilendirme rejimini, sağlık sisteminde vergileme alanında yapılabilecek kolaylıkları, bu dönemde uygulanması gereken yaratıcı maliye politika önerilerini, şirketlerin tedarikçileri ve ekosistemleri için yaptıkları iyi uygulama örnekleri bu kapsamda ele alınabilecek öneriler. Sizlerden de hem konu önerisi hem de bu tür uzmanlık çalışmalarınızı daha geniş bir okuyucu kitlesine ulaştırmak üzere bekleriz.
Ayrıca, üniversitede okuyan gençler için bir yarışma düzenliyoruz. Covid-19 kapsamında yapılabilecek vergi politikası ve kamu maliye politikası önerilerini alacağız. Jüri tarafından değerlendirilen en iyi çalışmayı sizlerle de paylaşacağız. Öğrencilerimiz için sürprizlerimiz de olacak.
Şimdi mayıs ayı gelişmelerine ana konu başlıkları itibariyle bakalım:
Vergi ve SGK
VERGİ KONUSUNDA BEKLEYEN TEBLİĞ TASLAKLARI
Ar-Ge & İnovasyon
Sosyal Güvenlik
DİĞER ERTELEMELER
FİNANS
DIŞ TİCARET VE GÜMRÜK
DİĞER MEVZUAT
Mayıs ayının tamamıyla ilgili diğer gelişmeleri de sizlere duyurmaya devam ediyor olacağız.
Bu bültende geçen herhangi bir konuyla ilgili sorularınız için danışmanlarımıza ulaşabilirsiniz.
Saygılarımızla,
Katkıları için teşekkürler sayın Dr. Ahmet Feyzioğlu & Yasemin Gündoğdu
İlker Ersoy & Bulut Bellet
Vergi İhtilafları – İlan ve Reklam Vergisi
2020tr, MemorandumlarTaxademy Bülten
No : 2020-57
Tarih : 12 Mayıs 2020
Konu : Vergi İhtilafları – İlan ve Reklam Vergisi
Merhaba, Danıştay tarafından verilen kanun yararına bozma kararı sonrasında organize sanayi bölgelerinde yer alan mükellefler tarafından atılabilecek adımlar, kararın hukuki niteliği ve ilan & reklam vergisinin mevcut durumu hakkında sizlere bilgi vermek istiyoruz.
Vergi ihtilafları serimizin hazırlanmasında desteğinden ötürü vergi avukatı sayın İlhan Culha’ya teşekkür ediyoruz.
Bültenlerimizden faydalandığınızı umuyor saygılar sunuyoruz. (Sadece Türkçe/İngilizce aylık veya 10 günlük özetler almak istiyorsanız bize bilgi vermeniz yeterlidir.)
O zaman başlayalım, önce karar sonra da hukuki niteliğiyle.
BİLGİ KUTUSU
4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu, OSB’leri “Sanayinin uygun görülen alanlarda yapılanmasını sağlamak, çarpık sanayileşme ve çevre sorunlarını önlemek, kentleşmeyi yönlendirmek, kaynakları rasyonel kullanmak, bilgi ve bilişim teknolojilerinden yararlanmak, sanayi türlerinin belirli bir plan dâhilinde yerleştirilmesi ve geliştirilmesi amacıyla; sınırları tasdik edilmiş arazi parçalarının imar planlarındaki oranlar dâhilinde gerekli idari, sosyal ve teknik altyapı alanları ile küçük imalat ve tamirat, ticaret, eğitim ve sağlık alanları, teknoloji geliştirme bölgeleri ile donatılıp planlı bir şekilde ve belirli sistemler dahilinde sanayi için tahsis edilmesiyle oluşturulan ve bu Kanun hükümlerine göre işletilen mal ve hizmet üretim bölgeleri” olarak tanımlamaktadır.
Dünyada ilk ABD’de başlayan ve hızla yayılan sanayi parkları OSB’lerin ilk temellerini oluşturmuştur.
Ülkemizde hali hazırda 334 OSB bulunmaktadır. Bu OSB’ler türlerine göre Karma, İhtisas, Özel OSB, tarıma dayalı ihtisas OSB ve islah OSB olmak üzere 5 türe ayrılmaktadır.
Konuyla ilgili diğer gelişmeleri de sizlere duyurmaya devam ediyor olacağız.
Bu bültende geçen herhangi bir konuyla ilgili sorularınız için danışmanlarımıza ulaşabilirsiniz.
Teşekkürler İlhan Çulha (Avukat – Eski Vergi Hâkimi- ilhan.culha@ia.com.tr)
Saygılarımızla,
Şaban Küçük
Mücbir Sebep Döneminde KDV İade Uygulaması
2020tr, covidtr, MemorandumlarNo : 2020-56
Tarih : 8 Mayıs 2020
Konu :518 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği İle İlan Edilen Mücbir Sebep Döneminde KDV İade Uygulaması
26/4/2014 tarihli ve 28983 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinin (VI/Ç-1.) bölümünden sonra gelmek üzere başlığı ile birlikte aşağıdaki bölüm eklenmiştir.
Bilindiği üzere, 24/3/2020 tarihli ve 31078 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 518 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile Çin Halk Cumhuriyetinin Vuhan kentinde ortaya çıkan ve birçok ülkeye yayılan Koronavirüs (COVID-19) salgınından ve bu kapsamda alınan tedbirlerden doğrudan etkilenen ve mezkur Tebliğ ile belirlenen mükelleflerin mücbir sebep halinde olduğunun kabul edilmesi uygun bulunmuş ve mücbir sebep kapsamında bulunan mükelleflerin ilgili dönemlere ilişkin KDV beyannamelerinin verilme süresi ileri tarihe uzatılmıştır.
Mücbir sebep döneminde KDV iade taleplerinin yerine getirilmesinde, bu Tebliğin muhtelif bölümlerinde iade türleri itibarıyla belirlenen usul ve esaslar korunmakla birlikte, 518 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin 4 üncü maddesinde yer alan KDV beyannamelerinin (uzayan) verilme tarihini takip eden aybaşına kadar yapılacak iade taleplerine (ATU ve ön kontrol raporuna dayalı iadeler hariç) istinaden KDVİRA sistemi tarafından yapılan sorgulama neticesinde üretilecek “KDV İadesi Kontrol Raporu”nda yer alan sonuçlar bakımından aşağıda belirtilen usul ve esaslar doğrultusunda işlem tesis edilmesi uygun görülmüştür.
Tebliğde Yer Alan Çözüm Nedir?
Mücbir sebep hallerinden yararlanarak KDV Beyanları Temmuz ayı sonuna ertelenmiş olup, bunlardan mal ve hizmet alanların bu alımları ile ilgili yüklendikleri KDV’nin iadesi için temmuz ayı sonunun beklenecek olmasından kaynaklı öngörülen çözüm; Teminatla iade yapmaktır. Tebliğe göre mücbir sebepler kapsamında KDV beyanları ertelenen mükelleflerden alınan mal ve hizmetlerle ilgili yüklenilen KDV tutarları bu mükellefler KDV beyannamesi verinceye kadar teminat gösterilmek kaydıyla iade edilebilecektir. Bu kapsamda;
Mahsuben İadelerde;
KDVİRA (KDV İadesi Risk Analizi) sistemi tarafından yapılan sorgulama neticesinde üretilen kontrol raporunda, alım yapılan mükelleflerin (alt mükellefler dahil) mücbir sebep nedeniyle KDV beyannamesi vermemesi ve/veya Ba-Bs bildiriminde bulunmamasından kaynaklandığı tespit edilen olumsuzluklara isabet eden kısmın mahsuben iadesi;
Nakden İadelerde;
KDVİRA (KDV İadesi Risk Analizi) sistemi tarafından yapılan sorgulama neticesinde üretilen kontrol raporunda, alım yapılan mükelleflerin (alt mükellefler dahil) mücbir sebep nedeniyle KDV beyannamesi vermemesi ve/veya Ba-Bs bildiriminde bulunmamasından kaynaklandığı tespit edilen olumsuzluklara isabet eden kısmın nakden iadesi;
Değerlendirme
Tebliğde, YMM raporu ile yapılacak nakdi iadeler için yapılması zorunlu olan karşıt inceleme yükümlülüğünün COVİD-19 salgını nedeniyle gerçekleştirilemiyor olması sorununa herhangi bir çözüm getirilemediği görülmektedir.
Getirilen çözüm sadece teminat gösterebilecek finansal duruma sahip firmalar için bir alternatif olabilir. Özellikle teminat almanın da maliyetlerinin olduğu göz ardı edilmemelidir.
Söz konusu düzenleme ve KDV iade süreçleriyle ilgili beklentilerle ilgili diğer gelişmeleri de sizlere duyurmaya devam ediyor olacağız.
Bu bültende geçen herhangi bir konuyla ilgili sorularınız için dolaylı vergiler ve KDV iadesi danışmanlarımıza ulaşabilirsiniz.
Teşekkürler sayın İbrahim Aksoy
Saygılarımızla,
Uluslararası Mali / Vergisel Gelişmeler
2020tr, covidtr, MemorandumlarTaxademy Uluslararası Bülten
No : 2020-55
Tarih : 8 Mayıs 2020
Konu : Uluslararası Mali / Vergisel Gelişmeler
Merhaba,
Değerli okurlarımız,
Sizlerle uluslararası maliye ve verginin önemine binaen birlikte çalıştığımız yurt dışı networklerden ve OECD gibi uluslararası kuruluşlardan gelen bilgileri de süzerek uluslararası vergi ve mali politikalar konusundaki gelişmeler konusunda da bilgi ve değerlendirmelerimizi paylaşmayı bir sorumluluk olarak görüyoruz.
COVID-19 salgını sonrası belirsizlikler devam ederken, en azından öngörülebilir gelecekte bizleri etkileyebilecek bazı önemli vergisel ve mali konuları derlediğimiz bültenler aracılığıyla sizlerle paylaşmak isteriz.
Bu vesile ile tüm dünyaya daha sağlıklı ve huzurlu günler dileriz.
Covid-19 Salgını Sonrası Ülkelerde Alınan Tedbir ve Önlemler
Birlikte çalıştığımız üye ülke firmaları 50 ülkeye ilişkin kaynaklarını bir araya getirerek COVID-19 salgını sonrası ülkelerin almakta olduğu ekonomik ve mali tedbirleri özetleyen ve geleceğe yönelik öngörülerini paylaştıkları bir rapor hazırladılar. Dönemsel olarak güncellenen bu raporların yayımlanan son haline aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:
https://www.taxand.com/our-thinking/taxand-firms-respond-to-covid-19-outbreak/
Bu raporların özetinde; sınır ötesi mal ve insan hareketleri çok önemli oranda kısıtlandığı için, çok uluslu şirketlerin sınır ötesi operasyonlarının belirsiz bir süre için sekteye uğrayacağı ve buna bağlı olarak uluslararası vergilendirme konularında (Transfer Fiyatlaması, ülke bazında vergi raporlaması, ön fiyatlandırma anlaşmaları) koşulların gerektirdiği değişiklikler ortaya çıkabileceği, bu durumda şirketlerin mevcut vergiye uyum modellerinin de gözden geçirilmesi gerekeceği anlaşılıyor.
Ayrıca, Almanya, İtalya, İspanya, Kanada ve çoğu örnekte Merkez Bankaları ve ekonomi & maliye politikalarını şekillendiren kurumların açıklamış oldukları durgunluk karşıtı istikrar ve mali önlem paketleri de yapılan mücadelenin önemini ortaya koyuyor. Alınan tüm önlemlerin belli bir formatta izlendiği ülke raporlarına OECD web sayfasından ulaşabilirsiniz:
http://www.oecd.org/coronavirus/en/
OECD tarafından hazırlanan “Country Policy Tracker” sayfasında harita üzerinden ilgili ülkeyi seçmeniz yeterli, tüm ülkeleri alınan genel önlemler, maliye politikası araçları, parasal düzenlemeler, özel sektöre destekler ve diğer önlemler olarak sıralamaktadır.
http://www.oecd.org/coronavirus/en/#policy-responses
Şimdi diğer detaylara bakalım:
Bu dönemde Türkiye’de gerçekleşen uluslararası vergilendirme, yatırımların korunması ve uluslararası sosyal güvenlik alanındaki önemli gelişmeleri de şu şekilde özetleyebiliriz:
Her ay yayımlamış olduğumuz uluslararası mali bültenler ile sizlere vergi, finans, uluslararası kamu maliyesi, sosyal güvenlik ve yatırımların korunması ve teşviki alanında yapılan tüm çalışmaları duyurmaya devam ediyor olacağız.
Bu bültende yer alan herhangi bir konuyla ilgili sorularınız için danışmanlarımıza ulaşabilirsiniz.
Saygılarımızla,
[1] https://tuys.sanayi.gov.tr/anlasmalar/yktk
2020 Nisan Ayı Özet Mali/Vergisel Düzenlemeler
2020tr, covidtr, MemorandumlarTaxademy Bülten
No : 2020-53
Tarih : 30 Nisan 2020
Konu : Nisan Ayı Özet Mali/Vergisel Düzenlemeler
Merhaba,
Çok yoğun ve belki de hayatımızda ilk defa bu kadar uzun bir süre evde geçirdiğimiz mart ayından sonra Nisan ayı da baharın tüm renklerine rağmen “Evde Kal” çağrılarına uyulan bir ay olarak geçiyor. Üstüne havaların ısınması ve kutsal Ramazan ayı ile birlikte ülke olarak önemli bir imtihandan geçiyoruz.
Bu kapsamda tüm toplum bazında bu salgının yayılım hızını önlemek adına başta sağlık olmak üzere ekonomik, hukuksal ve sosyal olarak birçok tedbir ve önlem kararları alınmıştır. En son Mart ayı gelişmelerini sizler için özetlemiştik. Şimdi de Nisan ayı içerisinde gerçekleşen önemli mali konuları vergi, sosyal güvenlik ve diğer mevzuat değişmeleri başlıkları altında özet olarak sizlerin dikkatinize sunmak isteriz.
Bunun yanında iş dünyasına, çalışanlara ve tüm kesimlere destek amacıyla elde ettiğimiz bilgileri spesifik konu bazında Covid-19 web sayfamızdan izleyebilirsiniz.
Bu kapsamda olmak üzere bu ay içinde, Covid-19 sürecinde iç denetime düşen rolleri, Türkiye ve OECD ülkelerinin sağlık sistemlerinin mukayesesini, salgının sosyolojik analizini, 200 milyara yaklaşan devreden KDV’nin iade edilmesi önerisini, yeni transfer fiyatlandırması tebliğ taslağını, kamu taşınmazları açısından yapılan erteleme düzenlemelerini, salgının kamu ihalelerine etkisini, bankacılık ücretlerinde yapılan indirim ve düzenlemeler ile vergi açısından işlemeyen süreleri konusunun birebir uzmanlarıyla beraber ayrı birer bülten olarak sizlerin bilgisine sunduk.
Bültenlerimizden faydalandığınızı ve keyif aldığınızı umuyor saygılar sunuyoruz. Bu kapsamda incelenmesini ve analiz edilmesini istediğiniz konuları da gündemimize almak istiyoruz. Örneğin salgının vergi adaleti ve vergi yüküne olası etkileri, sağlık sisteminde, özellikle sağlık çalışanlarının vergilendirme rejimi, bu dönemde uygulanması gereken yaratıcı maliye politika önerileri, şirketlerin tedarikçileri ve ekosistemleri için yaptıkları iyi uygulama örnekleri bu kapsamda ele alınabilecek önerilerdir. Sizlerden de hem konu önerisi hem de bu tür uzmanlık çalışmalarınızı daha geniş bir okuyucu kitlesine ulaştırmak üzere bekleriz.
Şimdi Nisan ayı gelişmelerine ana konu başlıkları itibariyle bakalım:
Vergi ve SGK
Ar-Ge & İnovasyon
Sosyal Güvenlik
https://uyg.sgk.gov.tr/IsverenSistemi
DİĞER ERTELEMELER
FİNANS
DİĞER MEVZUAT
Bilgi Kutusu: Yeni Hükümet Sisteminde Çıkarılan Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri:
Yeni hükümet sistemi çerçevesinde bakanlıklar ve tüm kamu kurum ve kuruluşları yeni kamu yönetimi sistemi dahilinde yeniden tanımlanmış ve tek bir Kararname ile düzenlenmişti. (4 Sayılı Kararname 15/7/2018 – 30479 tarihli Resmî Gazete)
1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ise Cumhurbaşkanlığı teşkilatını düzenlemektedir. (1 Sayılı Kararname 10/7/2018-30474 tarihli Resmî Gazete)
2 sayılı Kararname ise kapsamında bulunan kamu kurum ve kuruluşlarına ait kadro ve pozisyonların ihdası, iptali ve kullanılmasına dair esas ve usulleri düzenler. (2 Sayılı Kararname 10/7/2018-30474 tarihli Resmî Gazete)
Üst kademe kamu yöneticileri ile ilgili usûl ve esaslar ile kamu kurum ve kuruluşlarında atama usûl ve esasları ise 3 sayılı Kararname ile belirlenmektedir. (3 Sayılı Kararname 10/7/2018 – 30474 tarihli Resmî Gazete)
Konuyla ilgili diğer gelişmeleri de sizlere duyurmaya devam ediyor olacağız.
Bu bültende geçen herhangi bir konuyla ilgili sorularınız için danışmanlarımıza ulaşabilirsiniz.
COVİD-19 İle Mücadele Kapsamında Devreden KDV’nin İadesi Önerisi
2020tr, covidtr, MemorandumlarNo : 2020-52
Tarih : 29 Nisan 2020
Konu : (COVİD-19) İle Mücadele Kapsamında Devreden KDV’nin İadesi Önerisi
Malum süreç içinde yapılan düzenlemeleri Covid 19 sayfamızda sizinle paylaşıyoruz. Öncelikle Devlet tarafından alınan mali tedbirler, 3 aylık dönem için KDV, stopaj ve SGK prim ertelemeleri, diğer her türlü mali erteleme ve sağlanan kolaylıklar, diğer kamu kurum ve kuruluşlarının aldıkları önlemler, tedarik zinciri, bilgi teknolojileri, kamu ihale süreçleri, özel hukukta mücbir sebebin etkileri, seçili sektörlere olan etkileri gibi konuları etraflıca ele alıp size bilgi olarak sunmuştuk. Tüm bu çalışmalarımızı Covid Tax Force olarak linkimizde bulabilirsiniz. “Bilgi paylaştıkça değerleneceği için” çalışma sonuçlarımızı tüm toplumun faydasına olması amacıyla ücretsiz olarak web sayfamızda ve sosyal medya hesaplarımızda yayımlıyoruz.
Bu yazımızda ise uzun yıllardır üzerinde tartışılan, şirket bilançolarında birikmiş ve öylece duran devreden KDV konusunu ele alacağız. Öncelikle şirketlerde neden KDV biriktiği, bu verginin tabiatı, birikme nedenleri ve çözüm yolları ile pandemi sırasında zorlanan iş dünyasına belli şartlarda iadesinin kamu bütçesine olan yükünü işin uzmanlarıyla konuşacağız.
Birkaç rakamla başlayalım.
*Bilindiği üzere, Türkiye’de vergi idaresi ve gelir politikaları konusunda çok ciddi bir birikim bulunmakta olup söz konusu KDV konusunda tüm data ve bilgiler Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yönetilmektedir.
Bu kapsamda önce başlıklara sonra ayrıntılara bakalım;
DEVREDEN KDV NEDİR?
KDV uygulamasında;
a. İndirilecek KDV: Mükelleflerin kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değer vergisi ile yine mükelleflerce ithal olunan mal ve hizmetler dolayısıyla ödenen katma değer vergisi toplamını,
b. Hesaplanan KDV: Mükelleflerin yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesapladıkları katma değer vergisi toplamını,
c. Devreden KDV: Mükelleflerin ilgili vergilendirme dönemlerine ilişkin İndirilecek KDV toplamlarının, Hesaplanan KDV toplamlarından fazla olması halinde aradaki fark tutarı ifade etmektedir.
d. Türkiye KDV Mevzuatı
KDV dünya çapında en hızla kabul edilen, etkili ve verimli bir vergi türüdür. 170’e yakın ülke tarafından ve ABD hariç tüm OECD ülkeleri tarafından uygulanmaktadır. Türkiye’de KDV 3065 sayılı Yasa, Uygulama Genel Tebliği ve sirkülerler çerçevesinde yürütülmektedir. KDV Kanununun 29 uncu maddesine göre, mükellefler yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden;
KDV Kanununun 29/2 nci maddesinde, bir vergilendirme döneminde indirilecek katma değer vergisi toplamı, mükellefin vergiye tâbi işlemleri dolayısıyla hesaplanan katma değer vergisi toplamından fazla olduğu takdirde, aradaki farkın sonraki dönemlere devrolunacağı ve iade edilmeyeceği hüküm altına alınmıştır.
Buna göre kural olarak bir vergilendirme döneminde indirilecek KDV toplamı, mükellefin vergiye tabi işlemleri dolayısıyla hesaplanan KDV toplamından fazla olduğu takdirde, aradaki fark sonraki dönemlere devredilir.
KDV Kanununun 9 uncu, 29/2 nci ve 32 nci maddelerine göre, yalnızca kısmi tevkifat kapsamındaki işlemler, indirimli orana tabi işlemler ile tam istisna kapsamındaki işlemler nedeniyle yüklenilen ve indirim yoluyla giderilemeyen KDV iade edilmektedir.
Oysa ki Avrupa Birliği uygulamalarında, mükelleflerin ilgili vergilendirme dönemlerine ilişkin İndirilecek KDV toplamlarının, Hesaplanan KDV toplamlarından fazla olması halinde aradaki fark (Devreden KDV) belirlenen süre içinde nakden veya mahsuben mükellefe iade edilmektedir.
Dolayısıyla, Avrupa Birliği uygulamalarından farklı olarak devreden KDV’nin iadesine ilişkin genel bir uygulamaya Türk KDV sisteminde yer verilmemesi, KDV’nin uygulanmaya başlandığı 1985 yılında bu yana devreden KDV’nin artmasına neden olmuştur.
NEDEN DEVREDEN KDV OLUŞMAKTADIR?
Devreden KDV’nin oluşmasına neden olan hususlara aşağıda yer verilmiştir.
a. Sistemsel Nedenler
b. Sistemsel Olmayan Nedenler
c. Belediyelerde Devreden KDV Sorunu
Belediyeler, kamu hizmetlerinin yanında, ticari faaliyet çerçevesinde birçok teslim ve hizmet sunmakta olup, ticari faaliyet kapsamında sunulan bu hizmetler KDV’ye tabidir.
KDV Kanununa göre mükellefler, yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden, faaliyetlerine ilişkin olarak kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla ödedikleri katma değer vergisini indirim konusu yapabilirler. Buna göre belediyelerin ticari faaliyet kapsamında yapmış oldukları ve KDV’ye tabi olan hizmetlerine ilişkin ödedikleri KDV’yi hesaplamış oldukları KDV’den indirim konusu yapmaları mümkündür. Dolayısıyla belediyelerin, KDV’ye tabi olmayan kamu hizmetlerinin üretiminde kullanmak üzere satın aldıkları mal ve hizmetlere ilişkin KDV’yi indirim konusu yapmaları mümkün değildir.
Nitekim Mahalli İdareler Bütçe ve Muhasebe Yönetmeliğinin “191 İndirilecek katma değer vergisi hesabı” başlıklı 153 üncü maddesinde;
“Bu hesap, mal ve hizmetin satın alınması sırasında satıcılara ödenen veya borçlanılan ve kurum açısından indirim hakkı doğuran katma değer vergisinin izlenmesi için kullanılır.
Mahalli idareler, bir bedel karşılığı satmak üzere ürettikleri mal veya hizmetin üretim girdisi olarak satın aldıkları mal veya hizmetlere ilişkin olarak ödemiş oldukları Katma Değer Vergisini indirim konusu yaparlar. Bunun dışında kurumun satışa konu olmayan kamu hizmeti üretiminde nihai tüketici olarak kullanmak veya tüketmek üzere satın alınmış mal veya hizmet için ödenen Katma Değer Vergisi indirim konusu yapılmaz ve bu tutarlar ilgili gider hesabı veya varlık hesabına yapılacak muhasebe kaydında maliyet bedeline ilave edilir.”ifadelerine yer verilmiştir.
Ancak, Türkiye’de belediyelerin KDV’ye tabi olmayan kamusal hizmetlerine ilişkin ödemiş oldukları KDV’yi gider ve maliyet olarak kaydetmek yerine “191 indirilecek KDV” hesabına kaydetmek suretiyle beyan ettikleri, bu uygulamanın da belediyelerin “Sonraki Döneme Devreden KDV” tutarlarını artmasına ve belediyelerin mali tablolarının bozulmasına neden olduğu görülmektedir.
Bu nedenle, Belediyeler, il özel idareleri ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarının KDV’ye tabi olmayan kamusal hizmetlerine ilişkin ödemiş oldukları KDV’yi gider ve maliyet olarak kaydetmek yerine, indirim konusu yapıp yapmadıkları, dolayısıyla bu kurumlar tarafından beyan edilen devreden KDV tutarlarının doğru olup olmadığına ilişkin genel bir incelemenin yapılması gerekmektedir.
İLAÇ GİBİ GELİR: DEVREDEN KDV’NİN İADESİ
Mükelleflerce “Birikmiş KDV Alacağı”, KDV Kanununa göre ise “Devreden KDV” olarak ifade edilen tutarların iadesi, ekonomide son dönemlerin gündemden düşmeyen konuları arasında yerini almıştır. Coronavirüs/Covid-19 salgınının oluşturduğu ekonomik krizin etkilerinin hafifletilmesi amacıyla işletmelerin finansal olarak desteklenmesi gerektiği kuşkusuzdur. Bu kapsamda devredenin KDV’nin iade edilmesinin işletmelere önemli bir finansal kaynak oluşturacağı ve krizin olumsuz etkilerinin hafifletilmesinde önemli bir katkı sunacağı kuşkusuzdur.
Bu konuda reform niteliğinde bir adım olan 7104 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun taslağında yer alan Devreden KDV’nin özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç etmek suretiyle iadesini öngören yetki düzenlemesi bütçe giderlerinde önemli bir artışa neden olacağı gerekçesiyle, TBMM Genel Kurulunda Kanun taslağından çıkarılmıştır.
Gelinen bu noktada Devreden KDV’nin iade edilmesi gerektiği konusunda Hazine ve Maliye Bakanlığı dahil olmak üzere tüm ekonomik kurum kuruluşlarda bir fikir birliği bulunmaktadır. Yaklaşık 2 milyon mükellefin 200 milyar lirayı aşan devreden KDV’si bulunmakta olup, bu tutarın önemli bir kısmını inşaat ve imalat sektöründe faaliyet gösteren mükelleflerin devreden KDV’si oluşturmaktadır. Devreden KDV’nin iadesi özel sektörün finansal açıdan desteklenmesinde önemli bir enstrüman olarak görülmekle birlikte, bu iadenin Hazine tarafından ne şekilde finanse edileceği hususu konunun en önemli unsurunu oluşturmaktadır.
Hazine için önemli bir yük oluşturacağı kuşkusuz olan söz konusu iade uygulamasının yerinde olup olmadığının birkaç açıdan değerlendirilmesi gerekmektedir.
Devreden KDV’nin İadesine İlişkin Alternatif Öneriler
a) Belirli Bir Tarihten Sonra Oluşan Devreden KDV’nin İadesi
Devreden KDV tutarının 2020 yılında yaklaşık 30 milyar lira artması beklenmektedir. 1985 yılından bu yana uygulanmakta olan KDV uygulaması nedeniyle birikmiş olan Devreden KDV tutarı 205 milyar lira olup bu tutarın tek seferde iade edilmesinin bütçe imkanları nedeniyle mümkün olmaması sebebiyle, belirli bir tarihten sonra oluşan KDV’nin iadesi şeklinde bir uygulamanın yürürlüğe konulması, bir yandan devreden KDV’nin artmasına engel olacak, diğer taraftan da işletmelerin finansman ihtiyacına önemli bir katkı sağlayacaktır. Nitekim, 7104 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun taslağında bu yönde bir düzenlemeye yer verilmiş, Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen kanuni düzenleme Genel Kurulda taslak metinden çıkarılmıştır.
BÜTÇE ETKİSİ: Bu uygulamanın bütçeye yaklaşık olarak 40-50 milyar lira ilave yük oluşturacağı tahmin edilmektedir.
Bütçe imkanlarının bu öneriyi karşılamaya yeterli olmaması halinde, mükelleflerin aylık KDV beyannamelerinde oluşan “Devreden KDV”nin belirli bir %’si (örneğin 30%) başka bir inceleme veya ön koşul aranmaksızın diğer vergi borçlarına mahsup edebilir. Bu tutara yıllık bir üst sınırda konulabilir (örneğin; söz konusu bir yılda mahsup edilebilecek devreden KDV tutarı şirketin öz sermayesinin 50%’sini geçmeyecektir vb). Kalan 70% KDV ise devretmeye devam eder ve ileride ödenecek KDV çıkması halinde kullanılabilir veya incelemelerde ortaya çıkabilecek düzeltmeler için güvence olarak kabul edilir. Vergi idaresi her yıl sonu itibariyle bu gibi KDV mahsubu yapan firmalara bir denetim yapar, fazladan yapılan bir mahsup vb olması halinde (Devreden KDV’nin düzeltilmesine sebep olan hatalı işlemlerin kaynağını oluşturan kaçakçılık, sahtecilik vb durumlar hariç) ceza kesmez, sadece gecikme faizi ile vergi alacağını tahsil etme yoluna gider.
b) Yatırımlara İlişkin Yüklenilen KDV’nin İadesi
Ülkemizde çok uzun yıllardır yatırımların teşviki amacıyla bir çok istisna, muafiyet ve iade imkanı tanınmıştır. Örnek olarak KDV Kanununun;
Yukarıda yer verilen istisna ve iade uygulamaları dışında, KDV ödemek suretiyle yapılan yatırımlara ilişkin (Madde Duran Varlıklar içinde yer alan makine ve teçhizatlar ile yapılmakta olan yatırımlar nedeniyle) yüklenilen ve indirim yoluyla giderilmeyen KDV’nin geriye yönelik olarak iadesi yönünde bir düzenleme, bir yandan yatırımlar nedeniyle yüklenilen KDV’nin iadesine ilişkin tüm mükellefleri kapsayan bir uygulama niteliğini taşıyacak, diğer yandan devreden KDV’nin artmasına engel olacaktır. Söz konusu düzenlemenin bütçeye etkisi, uygulamanın kapsamına göre değişeceğinden, bütçe imkanlar çerçevesinde bir uygulamanın tercih edilmesi mümkün olacaktır.
BÜTÇE ETKİSİ: Bu uygulamanın bütçeye yaklaşık olarak 10-15 milyar lira olması beklenmektedir.
c) İhracat Bedelinin Belli Bir Oranına Kadar İhracatçıya KDV İadesi Yapılması
KDV Kanununa göre ihracat tesliminde bulunan mükellefler ihraç ettikleri mallara ilişkin ödedikleri KDV’nin iadesini talep edebilmektedir.
29/3/2018 tarihli ve 7104 sayılı Kanunla, 3065 sayılı KDV Kanununda yapılan değişiklikle, ihracat işlemlerinden kaynaklanan iadelerde, yüklenilen katma değer vergisinin yerine sektörler itibarıyla ihracat bedelinin belli bir oranına kadar iade yaptırmaya Hazine ve Maliye Bakanlığına yetki verilmiştir.
Bakanlığa tanınan yetki çerçevesinde, çıkarılacak bir Tebliğ ile imalatçı ihracatçılara, ihracat bedelinin belli bir oranına kadar belirlenen sektörler itibarıyla iade yapılmasına imkan tanınabilir.
İhracatçıların fiilen yüklendikleri verginin üzerinde iade alabilmesi, bu mükelleflerin gerek yatırımlardan gerekse üretim sürecinin uzunluğundan kaynaklı Devreden KDV tutarlarının azalmasını sağlayacaktır.
BÜTÇE ETKİSİ: İmalatçı ihracatçılara, ihracat bedelinin belli bir oranına kadar belirlenen sektörler itibarıyla iade yapılmasına imkân tanınmasının bütçeye belirlenen iade oranına bağlı olarak 15 ila 20 milyar arasında bir ilave yük oluşturacağı tahmin edilmektedir.
d) İndirimli Oranlı Teslim ve Hizmetlere İlişkin Yılı İçinde Nakden İade İmkanı Tanınması
KDV Kanununun 29/2 maddesi uyarınca indirimli oranda yapılan teslim ve hizmetlere ilişkin yılı içinde mahsuben iade yapılmakta, nakden iadeler ise belirlenen istisnalar dışında ertesi yıl yapılmaktadır. (Yılı içinde nakden iade yapılan indirimli orandaki teslimler; konut, tarım makinaları ve evde kullanılan tüp teslimleri)
KDV Kanununun 29/2 maddesindeki yetki çerçevesinde çıkarılacak bir Tebliğ ile, tüm sektörler için yılı içerinde nakden iade alınmasına imkân tanınabilir. Böylece indirimli oranda teslimde bulunan işletmelerin finansman maliyetleri aşağıya çekilmiş olacaktır.
BÜTÇE ETKİSİ: Böyle bir uygulamanın, Hazinenin yaklaşık 6-8 milyar lirayı bir yıl erken iade etmesi sonucunu doğuracağı tahmin edilmektedir.
Son Söz Yerine;
Sonuç itibariyle devreden KDV sorunu, KDV’nin uygulanmaya başladığı 1985 yılından günümüze kadar varlığını sürdürmekte ve her geçen yıl tutar olarak katlanmak suretiyle çözümlenmesi daha da güç bir sorun halinde gelmektedir. Nitekim Avrupa Birliği uygulamalarından farklı olarak 1985 yılında yapılan bir tercihin sonucu olarak ortaya çıkan bu sorun nedeniyle işletmelerimiz uluslararası rekabette finansal olarak dezavantajlı bir konuma düşmekte, bu dezavantajı gidermek için düzenlenen çok sayıda istisna düzenlemesi ile KDV Kanunu daha da karmaşık bir hal almaktadır. Diğer taraftan, kendi teorisine aykırı bu uygulama, mükelleflerin vergiye uyum düzeyini de olumsuz etkilemektedir.
Dolayısıyla, bütçe imkanları dikkate alınarak belirlenecek bir yöntemle Devreden KDV’nin iadesi uygulamasına başlanılması, işletmelerin finansal olarak zor durumda bulunduğu bugünlerde hayati önem arz ederken, iade edilecek devreden KDV tutarının doğruluğunun tespiti ise dikkat edilmesi gereken bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır.
İktisatçılar yoğun bir şekilde krizden çıkışın ülkeler, sektörler ve firmalar için U, W, V veya L şeklinde olabileceğini tartışıyorlar.
Kamu maliyecileri ise hem kamu bütçesi ve hem de kamu gelirleri boyutuyla bu konuyu ele almak durumundalar.
Para politikası ise büyüme, enflasyon, rezerv yönetimi, diğer Merkez Bankaları, borçlanma, emisyon gibi bir sürü konuyu gözetmek durumunda. Alınacak karar zor bir karar ancak, firmalar başka bir parayı, yani başkasına ait bir KDV’yi istemiyorlar, bilançolarında zaten görünen paraların iadesi Devletin firmalara olan borcunu ödemesinden başka bir şey değil. Bu açıdan bu verginin iadesi son zamanlarda çok tartışılan emisyon yaratma, para basma, helikopter money vb yöntemlere göre daha az enflasyonist etkilere sahip olacaktır.
Söz konusu düzenleme ve beklentiyle ilgili diğer gelişmeleri de sizlere duyurmaya devam ediyor olacağız.
Bu bültende geçen herhangi bir konuyla ilgili sorularınız için danışmanlarımıza ulaşabilirsiniz.
Saygılarımızla,
COVİD-19 Sürecinde İç Denetim Ne Yapmalı?
2020tr, covidtr, MemorandumlarNo : 2020-51
Tarih : 28 Nisan 2020
Konu : (COVİD-19) Sürecinde İç Denetim Ne Yapmalı?
COVID-19 GÜNDEMİNDE İÇ DENETİM
Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19’un, ülkemizde de başta “insan sağlığı” olmak üzere hayatın tüm alanlarını, özellikle ekonomik faaliyetleri olumsuz bir şekilde etkilediğine şahit olmaktayız. Çin’den başlayıp birkaç ay gibi kısa bir süre içinde bütün bir dünyayı etkisi altına alan Covid-19, gelişmiş ülkelerin bile bu salgın karşısında ne kadar hazırlıksız ve çaresiz olduğunu gözler önüne serdi.
Salgın süresince topluma ve vergi mükelleflerine karşı sorumluluğumuz gereği ve “bilgi paylaştıkça çoğalır” felsefesiyle bildiklerimizi, uzman görüşlerini, bilanço ve gelir tablosu ile müşterilerimizin iş sürekliliğini ilgilendiren konuları ele alıp sizlere ulaştırmaya devam ediyoruz.
Bugün de size işletmelerin en önemli olması gereken fonksiyonlarından birisi olan iç denetimin salgın sürecinde alabileceği roller ve üstlenebileceği işlerle ilgili konunun uzmanlarının görüşlerini aktaracağız.
Bilindiği üzere, olağanüstü zamanlar olağanüstü riskleri ihtiva ederler. Bu tür olağandışı durumlar nedeniyle ortaya çıkan riskleri öngörmek ve bunların olası etkilerini telafi edici plan, politika ve prosedürleri geliştirmek/hazırlamak ve bunları etkili, hızlı bir şekilde yürürlüğe koymak, işletmeler açısından her zaman kolay olmamaktadır. Kaldı ki, bu salgın dolayısıyla ortaya çıkan risklerin bertaraf edilmesinde işletmelerin tek başlarına alacakları tedbirlerin ve kontrol önlemlerinin yeterli olmayacağı açıktır. Salgın, insan sağlığı açısından en önde gelen korunma yöntemi olarak bireysel izolasyonu gerekli kılsa da; salgın nedeniyle ortaya çıkan/çıkabilecek kriz ancak kamu otoriteleri, özel sektör ve toplumun tüm kesimlerinin topyekün vereceği bir mücadele ve dayanışma ruhu ile birlikte aşılabilecektir.
Montaigne, “Tehlikelerden kaçınmakta aşırı telaşa düşmek, kendimizi tehlikenin kucağına atmanın en kestirme yoludur” demiş. İster bireysel, ister kurumsal olsun Covid-19 nedeniyle ortaya çıkan risklerle mücadele ederken; içinde bulunduğumuz koşullar iyi değerlendirilmeli, paniğe kapılmadan, soğukkanlı, bilgiye dayalı, makul ve rasyonel hareket tarzı geliştirilmelidir.
İşletmeler, Covid-19 nedeniyle ortaya çıkan riskler karşısında etkili ve yeterli tedbirler alabiliyorlar mı? Kurumsal risk yönetimini nasıl gerçekleştiriyorlar? İç Denetim bu süreçlere nasıl katkı sağlayabilir? Biz bu çalışmamızda, Covid-19 gündeminde İç Denetimin neler yapabileceği konusu üzerinde duracağız.
1. İç Denetim Planındaki İşlerin Askıya Alınması:
Covid-19 nedeniyle karşı karşıya kalınan manzara, işletmenin hayatta kalmasının en önemli sorun olduğunu göstermektedir. Bu anlamda, işletmenin hayati önemi haiz iş birimlerinin faaliyetlerini sürdürebilmesini sağlamak, büyük önem arz etmektedir.
İç denetim, risk esaslı yıllık denetim planı çerçevesinde faaliyetlerini yürütmektedir. Ancak zaman, geleneksel denetim yöntemleri ile hareket etme zamanı değil işletmenin bu krizde, nefes alan iş birimlerinin sağlanması yoluyla ayakta kalmasına katkıda bulunma zamanıdır. Burada İç Denetimin, “denetim” fonksiyonundan ziyade “danışmanlık” fonksiyonunu ön plana çıkarıp, yönetimle iş birliği ve koordinasyon içinde sürece katkı sağlaması gerekir.
Mesleki tecrübesi, olaylara nesnel bakışı, riskleri değerlendirmedeki objektifliği, tüm faaliyet ve süreçlere hâkimiyetiyle İç Denetimin, bu süreçte işletme yönetimine en büyük katkısı; “yardım için her zaman hazır ve nazır olduğunu” bildirmek ve “nasıl yardım edebiliriz?” sorusunu sormak olacaktır.
2. İç Denetim İlk Olarak Ne Yapmalıdır?
İç denetim ilk olarak; Covid-19 nedeniyle ortaya çıkan risklerin ve yüksek önem düzeylerinin işletme yönetimi tarafından yeterince anlaşılıp anlaşılmadığını değerlendirmeli ve bu konuda farkındalık oluşturmalıdır.
Birkaç ay gibi kısa bir sürede tüm dünyada ortaya çıkan felaket tablosu, işletmelerin bu konudaki farkındalık seviyelerini yukarı çıkarmış olmakla beraber, “bize bir şey olmaz” anlayışıyla yürütülecek organizasyon faaliyetlerinin en ağır maliyeti, istihdam edilen personelin hayatını kaybetmesi şeklinde sonuçlanabilecektir. İşin maddi tarafında ise – etkili ve yeterli tedbirler alınmadığı takdirde – orta ve uzun vadede pek çok işletmenin iflasına kadar gidebilecek bir süreç söz konusudur.
3. İşletmenin, Riskleri Tam ve Eksiksiz Olarak Belirleyip Belirlemediğinin Değerlendirilmesi:
İşletme yönetimi, karşı karşıya oldukları süreçle ilgili olarak tüm muhtemel riskleri belirlemek ve bu risklerin etki ve olasılıklarını değerlendirmek ve bu risklere karşı alınacak tedbirler ile kontrol mekanizmalarını detaylı bir şekilde düşünmek durumundadır.
İç denetim, işletme yönetimiyle sürekli iletişim halinde olmalı ve kriz yönetimiyle ilgili faaliyet ve toplantılara katılmak suretiyle yönetimin;
değerlendirip, eksik gördüğü alanlarda katkı sağlayabilir. Örneğin;
İşletme yönetimi tarafından tüm yönleriyle yeterli bir şekilde ele alınıp alınmadığı, İç Denetim tarafından değerlendirilebilir. Yönetimin dikkatinden kaçan veya eksik kalan hususlarda iç denetimin sunacağı katkının önemi büyük olacaktır.
4. İşletmenin Kriz Yönetimi ve İş Sürekliliği Planlarının Değerlendirilmesi:
Bu salgının olası kısa ve uzun vadeli etkilerini hiçbir işletme görmezden gelemez. Sağlam temellere dayalı ve test edilmiş bir planı bulunan işletmeler, bu krizden sağ salim çıkmayı başarabileceklerdir.
İşletmelerin, sürece ilişkin riskleri tanımladıktan ve alınacak tedbirleri belirledikten sonra uygulanacak kontrol eylemlerinin, bir plan dahilinde yürütülmesi önem arz etmektedir. Salgın, pek çok öngörülemez riski de beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla bu, dinamik bir süreçtir ve kriz yönetimi ile iş sürekliliği planlarının sıklıkla gözden geçirilmesini, geliştirilmesini ve test edilmesini gerekli kılar. Bu tür planlarda; atanan rollere, iletişim ve koordinasyonun ne şekilde gerçekleştirileceğine, karar alma protokollerine, acil durum eylem planlarına mutlaka yer verilmelidir.
İç denetim, işletmenin bu faaliyetlerini gözlemlemeli ve eksikliklere ilişkin önerilerde bulunmalıdır.
Örneğin, ülkemizde salgının kontrol altına alınması için kamu otoritelerince uygulanan sokağa çıkma yasağının bir-iki günlük sürelerden, bir-iki haftalık sürelere çıkarılması söz konusu olursa; bu durumun işletmenin iş sürekliliğini nasıl etkileyeceği, hangi birimlerin (satın alma, üretim, depolama, pazarlama, satış vb.) ne şekilde aksiyon alacağının yönetim tarafından ele alınıp alınmadığı, etkili ve yeterli tedbirlere yönetim planlarında yer verilip verilmediği iç denetim tarafından değerlendirilebilir.
5. Salgının İhtiva Ettiği Risklerin Çeşitliliğinin ve Birbirlerini Etkileme Potansiyellerinin Değerlendirilmesi:
Riski, bir işletmenin amaç ve hedeflerine ulaşmasını engelleyen her tür olay şeklinde tanımlayabiliriz. Bu bakımdan riskler işletmeye mali, yasal, itibari veya stratejik boyutlarda zarar veren tehditlerdir. Mutlak surette iyi yönetilmeleri gerekir.
Covid-19, işletmeleri öyle bir olağanüstü durumla karşı karşıya getirmiştir ki; ihtiva ettiği herhangi bir riske karşı alınacak tedbirlerdeki bir eksiklik, pek çok yönden işletmeleri zor durumda bırakabilecek ve zincirleme bir şekilde başka risklerin ortaya çıkmasına sebebiyet verebilecektir.
Örneğin; işletme yönetiminin, personelin çalışma odalarının dezenfekte edilmesinde göstereceği bir eksiklik, personelin virüsle enfekte olması gibi vahim bir sonuç doğurabilecektir. Bu durum yasal riski gündeme getirecek ve aynı zamanda iş sürekliliğinin sekteye uğraması nedeniyle mali ve itibari riskleri de beraberinde getirebilecektir.
Örneğin; salgından kaynaklı olarak personelin izolasyonu ve evde çalışma uygulamaları, hassas iş süreçlerinin dijital ortamlarda yürütülme zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. İşletme yönetiminin bilgi teknolojileri riskine karşı alacağı tedbirlerde bir zafiyet, müşteri hesap bilgilerinin çalınması sonucunu doğurabilecek ve bu durum işletmeyi mali, yasal, itibari, yolsuzluk gibi pek çok riskle de karşı karşıya getirebilecektir.
Bu sebeple, işletme yönetiminin herhangi bir riske (itibari, mali, sistemsel, yolsuzluk gibi) nasıl cevap verdiği çok büyük önem arz etmekte ve tedbirlerdeki bir zafiyetin zincirleme etkilerinin de göz önünde bulundurulmasını zorunlu hale getirmektedir.
İç denetim, risklerin işletme genelinde iyi yönetilip yönetilmediğini, etkili ve yeterli tedbirlerin alınıp alınmadığını değerlendirmeli ve yönetime bu konuda da katkıda bulunmalıdır.
6. Salgının Uzun Vadeli Etkilerinin Değerlendirilmesi:
Kriz yönetiminin doğası gereği işletmeler açısından öncelikli olan, ayakta kalmak, dayanmak ve var olmaya devam etmektir. Salgının, genelde tüm dünya ekonomileri ve özelde işletme faaliyetleri üzerindeki olası etkileri aylar, hatta yıllar boyunca devam edebilir. İşletmeler, kapsama alanı genişleyen ve süresi uzayan söz konusu olumsuzluklar silsilesinin; tedarik zincirlerinin durumunu ve alternatiflerini, üretkenliği, nakit kaynakların yeterliliğini, büyüme projeksiyonlarını, borçlu ve alacaklı yönetimini, finansal durum tahminlerini, kar beklentilerini, vergi ve diğer yasal yükümlülükleri ve bunlara benzer birçok konuyu nasıl etkileyebileceğini gözden geçirmelidirler.
İç denetim, işletme yönetimine salgının uzun vadeli etkilerinin değerlendirilmesi tavsiyesinde bulunmalıdır.
Son söz yazmak adet olmuş;
Büyük salgınlar gibi kriz zamanları, yıkıcı etkilerinin yanı sıra birtakım fırsatları da beraberinde getirirler. İşletmeler, iyi bir kriz yönetimi planı yaptıkları, olası felâket senaryolarını dikkate alıp gerekli tedbirleri zamanında aldıkları, kısa-orta-uzun vadeli projeksiyonlar geliştirdikleri takdirde krizi fırsata çevirebileceklerdir. Nietzsche’nin de dediği gibi, “Bizi öldürmeyen acı, güçlendirecektir.”
Bu dönemler, işletmeler için mevcut durumlarının muhasebesini yapma, güçlü yönleri geliştirme, zayıf yönleri güçlendirme, herhangi bir krizi yönetme imkan ve kabiliyetlerinin neler olduğunu görme fırsatı da sunmaktadır.
Her zaman olduğu gibi bu krizde de İç Denetim, işletmenin amaçlarını, faaliyetlerini veya kaynaklarını etkileyebilecek önemli risklere karşı uyanık olmak zorundadır. Kriz yönetimi sürecinde işletme yönetimine sunacağı değerli katkılarla, güvenilir bir ortak ve iyi bir danışman olarak kurum içindeki pozisyonunu sağlamlaştırma fırsatını elde edecektir.
Salgının etkileri geçene kadar, işletmeleri ilgilendiren bu tür konuları ve diğer gelişmeleri de sizlere duyurmaya devam ediyor olacağız.
Bu bültende geçen herhangi bir konuyla ilgili sorularınız için danışmanlarımıza ulaşabilirsiniz.
Saygılarımızla,
Yararlanılan Kaynaklar:
https://iaonline.theiia.org/blogs/chambers/2020/Pages/In-the-Face-of-the-Coronavirus-Internal-Auditors-Must-Do-More-Than-Don-Masks.aspx
http://iia.org.au/sf_docs/default-source/technical-resources/2018-fact-sheets/internal-audit-and-pandemics.pdf?sfvrsn=2
https://na.theiia.org/translations/PublicDocuments/EHS-Planning-for-COVID-19-and-Beyond-Turkish.pdf
https://www.journalofaccountancy.com/news/2020/mar/how-coronavirus-may-affect-financial-reporting-auditing-23087.html