Hafta Sonu Okuması – Bülten
No : 2020-48
Tarih : 24 Nisan 2020
Konu : Türkiye’de sağlık harcamaları ve OECD ile karşılaştırması
Merhabalar, iyi hafta sonları dileriz.
Malum, COVID-19 salgınının önlenmesi ve etkilerinin azaltılması amacıyla yapılan her türlü düzenlemeyi sizlerle paylaşıyoruz.
Hafta sonları ise sokağa çıkma yasağını da göz önünde bulundurarak “hafta sonu okuması” serisi adı altında konusunun uzmanlarına sorduğumuz çalışmaları size iletiyoruz.
Bugün çok merak edilen bir konuyu ele alacağız. Türkiye’de sağlık harcamalarının mali perspektifini ve OECD ile karşılaştırmasını sunacağız. Konusunda değerli bir uzman ile Türkiye’de sağlık sektörünün mali boyutunu konuşmak istiyoruz. Soru cevap tarzında ve ilginizi çekmesi için daha çok grafik ve güncel istatistiklerle. Sayın Mehmet Atasever, Sağlık Bakanlığında Strateji Geliştirme Başkanlığı da yapmış, konuya Türkiye’de en vakıf isimlerden bir tanesi.
Yarın ise Covid-19’a sosyolojik bir bakış açısı ile bakacağız.
Keyifli okumalar, sağlıklı günler dileriz.
Türkiye’de Sağlık Sektörünün Mali Boyutu
Kamu maliyesinde kamusal mal olarak tabir edilen ve piyasaya bırakılırsa eksik üretim ve tüketim olacağı için Devletin müdahil olduğu bazı mal türleri vardır. Eğitim, adalet, hukuk gibi. Sağlığın bu anlamda ne kadar kamusal ya da yarı kamusal bir mal olduğu yıllarca tartışılmıştır.
İçinden geçtiğimiz günlerde en çok duyduğumuz kelimeler, sağlık, aşı, WHO (Dünya Sağlık Örgütü), pandemi, yoğun bakım yatağı gibi daha birkaç ay önce daha sıradan kullandığımız veya bildiğimiz kavramlardı. Bugün bütün dünya sabah akşam aynı gündemle yaşıyoruz, dışında kalmak çok mümkün olmuyor.
Şimdi sorular ve cevaplarla başlayalım. Efendim hoş geldiniz öncelikle.
- Türkiye sağlık harcamalarında nerede? Özellikle Covid-19 ile OECD ile mukayese daha önemli bir hale geldi, bu açıdan neredeyiz?
Türkiye ve OECD Ülkelerinde 2002-2018 dönemi gerçekleşen sağlık harcamalarının GSYH içindeki payı aşağıdaki Tablo 1’de gösterilmiştir. Ülkemizde yıllar itibariyle sağlık harcamalarının payı OECD ülkelerinin ortalamasının yarısı kadardır.
Tablo 1. Sağlık Harcamalarının GSYH İçindeki Payı, (Milyon TL, %), (2002-2018)
Yıllar |
Türkiye Sağlık Harcamaları
(a) |
GSYH
(b) |
Sağlık Harcamalarının Payı (%) (a/b) |
OECD Oranı
(%) |
2002 |
18.774 |
359.359 |
5,2 |
8,3 |
2003 |
24.279 |
468.015 |
5,2 |
8,5 |
2005 |
35.359 |
673.703 |
5,2 |
8,7 |
2010 |
61.678 |
1.160.014 |
5,3 |
9,4 |
2011 |
68.607 |
1.394.477 |
4,9 |
9,3 |
2012 |
74.189 |
1.569.672 |
4,7 |
9,2 |
2013 |
84.390 |
1.809.713 |
4,7 |
9,0 |
2014 |
94.750 |
2.044.466 |
4,6 |
8,8 |
2015 |
104.568 |
2.338.647 |
4,5 |
8,8 |
2016 |
119.756 |
2.608.526 |
4,6 |
8,9 |
2017 |
140.647 |
3.110.650 |
4,5 |
8,8 |
2018 |
165.568 |
3.724.388 |
4,4 |
8,8 |
Kaynak: TÜİK, OECD Health Data 2018
2. Peki bu rakamları nasıl değerlendirmeliyiz?
Türkiye’de 2002 yılından itibaren sağlık hizmetlerinde sağlanan gelişmelere rağmen sağlık harcamalarının GSYH içindeki payında düşme görülmektedir (%4,4). OECD 2018 yılı ortalaması olan %8,8’e kıyasla oldukça düşük olan Türkiye’nin (%4,4) değerlendirilirken yaşlı/çocuk nüfus oranı ve sağlık personel sayısı gibi faktörler göz önüne alınmalıdır (Tablo 1).
Grafik 1. Sağlık Harcamalarının GSYH İçindeki Payı, (Milyon TL, %), (2002-2018) |
Kaynak: TÜİK
2002 ile 2018 yılları karşılaştırıldığında Türkiye’de sağlık harcamalarının GSYH oranı %5,2’den %4,4’e düşmüştür. 2002-2018 yıllarındaki sağlık hizmetlerinde sağlanan önemli gelişmelere rağmen sağlık harcamalarının GSYH içindeki payı düşmüş olması sağlık hizmetlerinin finansal yönetimi açısından önemli bir başarıdır (Grafik 1).
3. Toplam sağlık harcamaları ne kadar doğru bir ölçüt, nüfusu da düşünerek kişi başı sağlık harcamalarına bakılsa nasıl bir tablo ortaya çıkmaktadır?
Kişi Başı Sağlık Harcamaları
Türkiye’de 2002-2018 döneminde yıllara göre kişi başı sağlık harcamaları aşağıdaki gibi gerçekleşmiştir. Burada yıllar itibariyle nominal rakamlar kullanılmakla birlikte, 2018 yılı rakamlarıyla da gösterilmek suretiyle reel bir değerlendirme yapılabilir.
Grafik 2. Kişi Başı Sağlık Harcamaları, (2002-2018), (TL)
Kaynak: TÜİK verileri kullanılarak sn. Atasever tarafından hesaplanmıştır.
4. Cepten yani vatandaşın yaptığı harcamaları da görebilir miyiz?
Cepten Yapılan Sağlık Harcamaları
Sağlık sistemi ve bireyler açısından önemli amaçlara hizmet eden cepten harcamalar bireyler, toplum ve sistem için çeşitli açılardan olumsuz sonuçlar doğurabilir. Sağlık hizmetlerine olan talep, cepten harcamalar ile kontrol altında tutularak toplam sağlık harcamasındaki aşırı ve gereksiz artışlar önlenebilir. Ancak cepten harcamalar “gerekli/elzem” sağlık hizmetlerine erişim ve kullanım için bir finansal engel oluşturduğunda, gelecekte çok daha pahalı sağlık hizmetlerinin kullanılması anlamına gelebilir. Bu durum sağlık ihtiyacı daha fazla ancak ödeme gücü düşük özellikle yoksul bireyler için geçerlidir. Bu nedenle cepten harcamaların iki önemli olumsuz etkisi, daha kötü sağlık düzeyi ve artan sağlık harcamaları olarak belirtilmekte, cepten harcamaların verimliliği ve hakkaniyeti sağlayamadığı vurgulanmaktadır.
Grafik 3. Cepten Yapılan Sağlık Harcamasının Toplam Sağlık Harcaması İçindeki Oranı, (%), (Milyon TL), (2002-2018)
Kaynak: TÜİK
Türkiye’de toplam sağlık harcaması içinde cepten yapılan sağlık harcaması yıllar itibarıyla azalış göstermiştir. 2002 yılında %19,8 olan bu oran 2018 yılında %17,3’e gerilemiştir (Grafik 3). Bu durum Türkiye’de kamu finansman etkisinin artması ve sosyal devlet olgusunun pekiştirilmesi olarak değerlendirilmektedir.
5. Afet veya katastrofi durumunda bu harcamalar nasıl yapılmakta ve finanse edilmektedir?
Katastrofik cepten harcama genellikle “sağlık harcamasının belli bir dönemde toplam hane geliri veya harcamasının belli bir yüzdesini aşması” olarak tanımlanır. Bu durum sağlık harcaması nedeniyle hanehalklarının yoksullaşmasına yol açabilir. Katastrofik harcamalar temel olarak yoksulluk, sağlık hizmetinden yararlanamama durumu ve risk değerlendirme mekanizmalarının yoksunluğundan kaynaklanmaktadır.
Grafik 4. Katastrofik Sağlık Harcamaları, (2002-2018), (%), (Türkiye)
Kaynak: TÜİK
Türkiye’de 2003 yılında sağlık sistemindeki aksaklıklar nedeniyle uygulamaya konulan Sağlıkta Dönüşüm Programı, Cepten Sağlık Harcamalarının hane halkı refahını olumsuz etkileyen finansal katastrofiden büyük oranda korunmuştur. Ayrıca 5510 sayılı kanunun 67’nci maddesi ile sigortalı olsun veya olmasın herkesin salgın hastalık, iş kazası ve meslek hastalığı durumlarında her türlü sağlık yardımından ücretsiz yararlanması, 18 yaş altı tüm nüfusun ve eğitim görenlerin GSS kapsamına alınması yoksul hanelerinin sağlık harcamaları nedeniyle katastrofiye düşme olasılığını azalttığı değerlendirilmektedir.
6. İlaç harcamaları da kapsama dahil mi, orada nasıl bir seyir görüyorsunuz?
İlaç Harcamaları; Perakende (serbest eczanelerden temin edilen ilaçlar) ilaç harcamaları ile sağlık hizmet sunucularında tedavi gören vatandaşlar için kullanılan ilaçlar, yurt dışından getirilen ilaçlar ve Sağlık Bakanlığı tarafından temin edilen aşı harcamalarından oluşmaktadır.
Tablo 2. Toplam İlaç Harcamaları, (2002-2018), (milyon TL/USD)
|
2002 |
2003 |
2005 |
2010 |
2015 |
2016 |
2017 |
2018 |
2002-2018
Artış (%) |
TL |
7.290 |
9.003 |
11.918 |
20.612 |
29.260 |
33.622 |
38.797 |
47.504 |
552 |
2018 Yılı Fiyatlarıyla, TL |
33.161 |
32.690 |
36.838 |
41.954 |
40.774 |
43.472 |
45.133 |
47.504 |
43 |
USD |
4.841 |
6.030 |
8.889 |
13.738 |
10.757 |
11.128 |
10.636 |
9.870 |
104 |
SGP USD |
12.329 |
12.208 |
14.280 |
22.416 |
24.331 |
25.875 |
28.166 |
31.669 |
157 |
Sağlık Harcamaları İçindeki Payı (%) |
38,8 |
37,1 |
33,7 |
33,4 |
28,0 |
28,1 |
27,6 |
27,8 |
|
GSYH İçindeki Payı (%) |
2,1 |
2,0 |
1,8 |
1,9 |
1,3 |
1,3 |
1,2 |
1,3 |
|
Kaynak: Bağcı ve Atasever
2002 yılına göre 2018 yılında ilaç harcamalarında (yatan hasta ilacı ve aşı giderleri dâhil) nominal olarak %552 reel olarak ise sadece %43’lük bir artış olmuştur (Tablo 2). 2002 yılında %2,1 olan toplam ilaç harcamaların GSYH içindeki payı 2018 yılında %1,3’ye düşmüştür (Grafik 5).
Grafik 5. Toplam İlaç Harcamaları ve GSYH İçindeki Payı, (2002-2018), (Milyon TL)
Kaynak: Bağcı ve Atasever
Yıllara Göre Kişi Başı İlaç Harcamaları
Grafik 6. Kişi Başı İlaç Harcamaları, (2002-2018), (TL)
Kaynak: Bağcı ve Atasever
2002 yılında göre 2018 yılı rakamlarıyla 479 TL civarında olan kişi başı ilaç harcamaları 2018 yılında %7,5 artarak 515 TL’ye yükselmiştir (Grafik 6).
7. Dünyada sağlığa en çok hangi ülke para harcıyor, Türkiye bu listede nerede duruyor
Cari Sağlık Harcamalarının GSYH İçindeki Payının Uluslararası Karşılaştırılması
Grafik 7. Kişi Başı Cari Sağlık Harcamalarının Uluslararası Karşılaştırılması, (%), (2018), (SGP USD)
Kaynak: TÜİK, OECD Health Data 2019 Not: Türkiye verisi 2018 yılına aittir. Ülkelere ait değerler 2015 yılı veya ulaşılabilen en yakın yıl değerleridir
Türkiye’de satın alma gücü paritesine göre USD olarak 2018 yılında kişi başı 1.227 SGP USD cari sağlık harcaması yapmıştır. Meksika’dan sonra OECD ülkeleri arasında kişi başı en düşük sağlık harcaması yapan ülke olan Türkiye, vatandaşlarına sağladığı kaliteli ve kolay erişilebilen sağlık hizmetleri ile Dünya’da örnek gösterilen ülkeler arasındadır (Grafik 7).
Grafik 8. OECD Ülkelerinde Kişi Başı İlaç Harcamaları, (2017 veya en yakın yıl), (SGP USD) |
İlaç Harcamalarının Uluslararası Karşılaştırılması
Kaynak: OECD Health Data NOT: *Ülkeler 2017 , Danimarka ve Japonya 2015, Meksika 2014, Fransa 2013 Diğer ülkeler 2016 yılı verisidir.
Türkiye’de satın alma gücü paritesine göre USD olarak 2017 yılı kişi başı ilaç harcaması 306,5 SGP USD, 2016 yılı kişi başı ilaç harcaması 284,6 SGP USD,’dir. Bu tutar OECD ülkelerinin 2016 yılı ortalamasının (447 SGP USD) altındadır (Grafik 8).
8. Son olarak ülkemizde sosyal güvenlik alanında ne durumdayız, özellikle salgını da düşünerek bir özet yapar mısınız?
Türkiye’nin Sosyal Güvenlik Sisteminde Sağlanan Gelişmeler
2003 yılından itibaren sağlığın finansmanı ile ilgili sağlanan diğer gelişmelerin en önemli olanlarını şöyle sıralayabiliriz.
- Vatandaşların sağlık sigortalarıyla özel hastanelerden ve özel eczanelerden hizmet alması sağlanmıştır.
- Devlet tarafından koruyucu (birinci basamak) hizmetlere ayrılan bütçe artırılmıştır.
- Maliyetli ve yüksek teknolojik ürünler sağlık alanında çok daha fazla arz oluşturmaya başlamıştır.
- Acil ve yoğun bakım tedavileri tüm hastanelerde ücretsiz hale getirilmiştir.
- Yoksul vatandaşların, kamu sağlık hizmetlerinden bütünüyle faydalanabilmesi sağlanmıştır.
- İlaçta “Referans Fiyat Sistemi” uygulamasına geçilmiştir. Uygulanan vatandaş odaklı ve akılcı ilaç fiyatlandırma politikaları ile ilaca erişim kolaylaştırılmış ve ilaç fiyatları ucuzlatılmıştır.
- Sağlık Bakanlığı hastaneleri işletmecilik ilkeleri doğrultusunda yönetilmeye başlanmıştır.
- Sağlık yatırımlarında; yeni finansman modelleri ve uygulama yöntemleri (KÖİ ve TOKİ) geliştirilmiştir.
- Ekonomi koordinasyon kurulu ile sağlık finansmanı ile ilgili birimler arasında uyum ve koordinasyon tesis edilmiştir.
- Sağlık Bakanlığına bağlı hizmet sunucularının vermiş olduğu sağlık hizmetleri için sağlık hizmetlerinin finansmanında “Global Bütçe Modeli” geliştirilerek uygulanmıştır.
- 18 yaşın altındaki tüm nüfusun ve eğitim görenlerin GSS kapsamına alınması sağlanmıştır.
- 2012 yılından itibaren Suriyeli göçmenlere ücretsiz sağlık hizmeti sunulmaya başlanmıştır.
- SSK’lı ve BAĞ-KUR’luların sağlık hizmeti alabilmesi için prim ödeme süresi 30 güne indirilmiştir.
- Kamu üniversite hastanelerinin 31 Aralık 2017 öncesine ait ilaç ve medikal şirketlerine olan borçları Maliye Bakanlığınca ödenmiştir.
- Prim borcu olan Bağ-Kur’luların 14 Mayıs 2018 tarihinde yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararı ile 2018 yılı sonuna kadar devlete ait sağlık kurumlarından sağlık hizmeti alabilmesinin önü açılmıştır.
- Temmuz 2018’de SUT’da yapılan değişiklik ile kanser hastalarının cerrahi işlemlerinde de özel sağlık kuruluşlarının fark ücreti alabilmesi yasaklanmıştır.
- Prim borcu olan Bağ-Kur’luların 29 Mart 2019 tarihinde yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararı ile 2019 yılı sonuna kadar devlete ait sağlık kurumlarından sağlık hizmeti alabilmesinin önü açılmıştır.
- 2020 yılında Covid-19 pandemisi nedeniyle korunma, teşhis ve tedavi amaçlı bütün ürünler bütün vatandaşlara ücretsiz yapılmış ve özel hastanelerin Covid-19 nedeniyle yatan hastalardan fark alması yasaklanmıştır.
Sağlık Bakanlığına 2019 yılı için Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu ile 48,891 Milyon TL ödenek tahsis edilmiştir. Döner sermaye bütçesi ise 48,064 Milyon TL’dir. Toplam 96,955 Milyon TL’lik bütçenin %49,57’si döner sermaye kaynaklarından, %50,43’ü genel bütçe kaynaklarından oluşmaktadır (Sağlık Bakanlığı, 2020). 2020 yılı Sağlık Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının Merkezî Yönetim Bütçe ödeneği 59,278 Milyon TL’dir.
9. Çok teşekkürler, bu salgını güvenle atlatacak bir sosyal güvenlik ve sağlık sistemimiz olduğunu anlıyoruz, bunu gönül rahatlığıyla söyleyebilir miyiz
Ülke ekonomileri için makroekonomik dengelerin sağlanması kadar, en azından bu dengelerin sürdürülebilir olması da önemli bir konu haline gelmiştir. Son yıllarda sürdürülebilirlikle ilgili olarak gündeme gelen konuların en başında sağlık hizmetlerinde finansal sürdürülebilirliktir. Özellikle uzun dönemde sağlık finansmanının sürdürülebilirliği son yıllarda makroekonomik politikaya ilişkin analizlerin odağına oturmaktadır. Şu durumda bir ülkede sağlık politikalarının belirlenmesi ve başarılı bir şekilde uygulanması açısından finansal sürdürülebilirliğin önemi yadsınamaz bir hal almaktadır. Sağlık sistemin temel amacı toplumun sağlık düzeyini yükseltmek ve geliştirmektir. Bu amaca ulaşmak için sağlık tüm vatandaşlarca erişilebilir, hakkaniyetli, kaliteli ve sürdürülebilir olması gerekmektedir.
Sağlık hizmetlerinde sürdürülebilirliğin temel unsuru ise sağlık politikası tartışmalarının merkezinde olan finansal sürdürülebilirlik olmaktadır. Finansal sürdürebilirlik artan maliyet baskıları ile sınırlı kaynaklar arasında bir dengeyi gerektirmektedir.
Sağlık sisteminde finansal sürdürebilirlik kavramı, sağlık sisteminin kendisinden beklenen sorumluklarını yerine getirebilmesi için yeterli kaynak toplayabilmesi ve topladığı kaynaklarla sağlık statüsünü korumak ve sağlık statüsünü geliştirme sorumluluğunu yerine getirebilme kabiliyeti olarak tanımlanabilir. Başka bir ifadeyle sağlık sisteminin faaliyetlerine devam edebilmesi için fonların yeterli seviyede devam edebilme kapasitesi finansal sürdürülebilirlik olarak tanımlanabilir. Nihayet Türkiye sağlık sisteminde 2003 yılından itibaren uygulanmakta olan “Sağlıkta Dönüşüm Programı”’nın amacı, kaliteli ve çağdaş sağlık hizmetlerini adil ve hakkaniyetli bir şekilde halka sunan, yüksek sağlık giderlerine karşı etkin mali koruma sağlayan ve finansal olarak sürdürülebilir bir sistem kurmaktır. Sağlık hizmetlerine olan talebin sürekli artış eğilimde olması sağlık hizmet sunumu için var olan finansman, insan kaynağı ve diğer kaynaklar azaldıkça “sürdürülebilirlik açığı’’ ortaya çıkmakta ve bu açık giderek büyümektedir. Uzun vadede hayatta kalmak için sağlık sistemlerinin hedeflerini karşılayacak yeterli kaynağa sahip olması ve değişen çevreye uyum sağlayabilmesi gerekmektedir.
Sağlık sisteminde finansal sürdürülebilirlik değerlendirilirken ve ölçülürken ağırlıklı olarak sağlık harcamaları ve kaynakları ile ilgili göstergeler kullanılır. Sürdürebilirlikle ilgili ortaya konan en yaygın göstergeler; toplam sağlık harcamalarının GSYİH içindeki oranı, kamu sağlık harcamalarının GSYH’ye oranı, kamu sağlık harcamalarının kamu gelirleri içindeki oranı, kamu sağlık harcamalarının ortalama büyüme oranına karşılık GSYİH’deki büyüme oranı, faiz dışı kamu sağlık harcaması içindeki sağlık harcamasının oranı, vergi gelirleri oranı ile kamu sağlık harcaması artış oranlarıdır. 2002- 2018 döneminde sağlık harcamaları %782 oranında artış göstermiştir. Oysa bu dönemde GSYİH artışı % 937 ile sağlık harcamalarının artışının üzerinde gerçekleşmiştir. Dolayısıyla bu dönemde sağlık harcamalarının hızlı yükselmesine rağmen toplam sağlık harcamaları ile kamu sağlık harcamalarındaki artışların, Türkiye’deki ekonomik büyüme daha hızlı (GSYİH artışı) olduğu için karşılanabilir düzeyde kaldığı söylenebilir. Bununla beraber Türkiye sağlık harcamalarının GSYİH içindeki oran 2002 yılında %5,2 iken bu oran 2018 yılında %4,4’e düşmüştür. Bu açıdan da Türkiye’de sağlık harcamalarının finansal sürdürülebilirliği hususunda kısa vadede bir sorun gözükmemektedir.
Son olarak Covid-19 pandemisi nedeniyle Dünya’da sağlık sistemlerinin test edildiği bu dönemde Türkiye sağlık sisteminin; bu tür krizlere oldukça dayanıklı olduğu, alt yapısının yeterli olduğu, vatandaşların düşük gelir düzeyinde bile sağlık hizmetlerine rahatlıkla erişebildiği, bunun için ilave bir harcama yapmak zorunda olmadığı ve Dünya’nın en hazırlıklı sistemlerinden biri olduğu ortaya çıkmıştır.
* Bize zaman ayırdığınız için çok teşekkürler sayın Mehmet Atasever
Saygılarımızla
Şaban Küçük
Kaynaklar:
*Bağcı, H., Atasever, M. (2020). Türkiye Sağlık Sistemi, Ankara: Akademisyen Kitabevi.
**Bağcı H.,Atasever M. (2019), 2002-2019 Türkiye İlaç Sektörü Analizi ve 2023 Vizyonu, Ankara: Nobel Yayınevi.
2020-55 Uluslararası Mali / Vergisel Gelişmeler
2020, COVID-TR, MemorandumsTaxademy Uluslararası Bülten
No : 2020-55
Tarih : 8 Mayıs 2020
Konu : Uluslararası Mali / Vergisel Gelişmeler
Merhaba,
Değerli okurlarımız,
Sizlerle uluslararası maliye ve verginin önemine binaen birlikte çalıştığımız yurt dışı networklerden ve OECD gibi uluslararası kuruluşlardan gelen bilgileri de süzerek uluslararası vergi ve mali politikalar konusundaki gelişmeler konusunda da bilgi ve değerlendirmelerimizi paylaşmayı bir sorumluluk olarak görüyoruz.
COVID-19 salgını sonrası belirsizlikler devam ederken, en azından öngörülebilir gelecekte bizleri etkileyebilecek bazı önemli vergisel ve mali konuları derlediğimiz bültenler aracılığıyla sizlerle paylaşmak isteriz.
Bu vesile ile tüm dünyaya daha sağlıklı ve huzurlu günler dileriz.
Covid-19 Salgını Sonrası Ülkelerde Alınan Tedbir ve Önlemler
Birlikte çalıştığımız üye ülke firmaları 50 ülkeye ilişkin kaynaklarını bir araya getirerek COVID-19 salgını sonrası ülkelerin almakta olduğu ekonomik ve mali tedbirleri özetleyen ve geleceğe yönelik öngörülerini paylaştıkları bir rapor hazırladılar. Dönemsel olarak güncellenen bu raporların yayımlanan son haline aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:
https://www.taxand.com/our-thinking/taxand-firms-respond-to-covid-19-outbreak/
Bu raporların özetinde; sınır ötesi mal ve insan hareketleri çok önemli oranda kısıtlandığı için, çok uluslu şirketlerin sınır ötesi operasyonlarının belirsiz bir süre için sekteye uğrayacağı ve buna bağlı olarak uluslararası vergilendirme konularında (Transfer Fiyatlaması, ülke bazında vergi raporlaması, ön fiyatlandırma anlaşmaları) koşulların gerektirdiği değişiklikler ortaya çıkabileceği, bu durumda şirketlerin mevcut vergiye uyum modellerinin de gözden geçirilmesi gerekeceği anlaşılıyor.
Ayrıca, Almanya, İtalya, İspanya, Kanada ve çoğu örnekte Merkez Bankaları ve ekonomi & maliye politikalarını şekillendiren kurumların açıklamış oldukları durgunluk karşıtı istikrar ve mali önlem paketleri de yapılan mücadelenin önemini ortaya koyuyor. Alınan tüm önlemlerin belli bir formatta izlendiği ülke raporlarına OECD web sayfasından ulaşabilirsiniz:
http://www.oecd.org/coronavirus/en/
OECD tarafından hazırlanan “Country Policy Tracker” sayfasında harita üzerinden ilgili ülkeyi seçmeniz yeterli, tüm ülkeleri alınan genel önlemler, maliye politikası araçları, parasal düzenlemeler, özel sektöre destekler ve diğer önlemler olarak sıralamaktadır.
http://www.oecd.org/coronavirus/en/#policy-responses
Şimdi diğer detaylara bakalım:
Bu dönemde Türkiye’de gerçekleşen uluslararası vergilendirme, yatırımların korunması ve uluslararası sosyal güvenlik alanındaki önemli gelişmeleri de şu şekilde özetleyebiliriz:
Her ay yayımlamış olduğumuz uluslararası mali bültenler ile sizlere vergi, finans, uluslararası kamu maliyesi, sosyal güvenlik ve yatırımların korunması ve teşviki alanında yapılan tüm çalışmaları duyurmaya devam ediyor olacağız.
Bu bültende yer alan herhangi bir konuyla ilgili sorularınız için danışmanlarımıza ulaşabilirsiniz.
Saygılarımızla,
[1] https://tuys.sanayi.gov.tr/anlasmalar/yktk
2020-54 Monthly Financial/Tax Regulations Summary in Turkey (April 2020)
2020-ENG, COVID-ENGTaxademy Newsletter
2020-54
Date : May 5th, 2020
Subject: Monthly Financial/Tax Regulations Summary in Turkey (April 2020)
Distinguished readers,
April 2020 was very busy in terms of financial agenda, because of the pandemic lots of expected arrangements were made and we are expecting May to be much busier month as well in tax, financial, monetary and economic agenda. We would like to submit for your attention as a summary the important tax-related and financial issues that occurred within the last month.
Let’s briefly start with the headings and then examine the details. We will submit information about;
In addition, you can visit our Covid-19 Support website that we prepare in order to support the business society, employees and all stakeholders.
We hope that you will benefit and enjoy our newsletters. In this context, we would like to add the topics you want to be analyzed. For example, the possible effects of the epidemic on tax justice and tax burden, the taxation regime of the healthcare system, especially the healthcare professionals, the creative fiscal policy recommendations that should be implemented in this period, and the examples of good practices that companies make for their suppliers and ecosystems can be considered within this scope. We are looking forward to hearing from you to convey both your subject proposal and such expertise to a wider audience.
A. Tax Issues
B. Social Security Issues
C. Other Measures and Postponements
D. Finance Issues
E. Other Issues
Information Box: Presidential Decrees issued in the New Government System:
We have summarized our notes on the changes and developments regarding the summary financial / tax legislation in the last one month, in short headings. Please do not hesitate to contact us for further information.
Please send us your comments and suggestions regarding this bulletin format.
Best regards,
Şaban Küçük
2020-53 Nisan Ayı Özet Mali/Vergisel Düzenlemeler
2020, COVID-TR, MemorandumsTaxademy Bülten
No : 2020-53
Tarih : 30 Nisan 2020
Konu : Nisan Ayı Özet Mali/Vergisel Düzenlemeler
Merhaba,
Çok yoğun ve belki de hayatımızda ilk defa bu kadar uzun bir süre evde geçirdiğimiz mart ayından sonra Nisan ayı da baharın tüm renklerine rağmen “Evde Kal” çağrılarına uyulan bir ay olarak geçiyor. Üstüne havaların ısınması ve kutsal Ramazan ayı ile birlikte ülke olarak önemli bir imtihandan geçiyoruz.
Bu kapsamda tüm toplum bazında bu salgının yayılım hızını önlemek adına başta sağlık olmak üzere ekonomik, hukuksal ve sosyal olarak birçok tedbir ve önlem kararları alınmıştır. En son Mart ayı gelişmelerini sizler için özetlemiştik. Şimdi de Nisan ayı içerisinde gerçekleşen önemli mali konuları vergi, sosyal güvenlik ve diğer mevzuat değişmeleri başlıkları altında özet olarak sizlerin dikkatinize sunmak isteriz.
Bunun yanında iş dünyasına, çalışanlara ve tüm kesimlere destek amacıyla elde ettiğimiz bilgileri spesifik konu bazında Covid-19 web sayfamızdan izleyebilirsiniz.
Bu kapsamda olmak üzere bu ay içinde, Covid-19 sürecinde iç denetime düşen rolleri, Türkiye ve OECD ülkelerinin sağlık sistemlerinin mukayesesini, salgının sosyolojik analizini, 200 milyara yaklaşan devreden KDV’nin iade edilmesi önerisini, yeni transfer fiyatlandırması tebliğ taslağını, kamu taşınmazları açısından yapılan erteleme düzenlemelerini, salgının kamu ihalelerine etkisini, bankacılık ücretlerinde yapılan indirim ve düzenlemeler ile vergi açısından işlemeyen süreleri konusunun birebir uzmanlarıyla beraber ayrı birer bülten olarak sizlerin bilgisine sunduk.
Bültenlerimizden faydalandığınızı ve keyif aldığınızı umuyor saygılar sunuyoruz. Bu kapsamda incelenmesini ve analiz edilmesini istediğiniz konuları da gündemimize almak istiyoruz. Örneğin salgının vergi adaleti ve vergi yüküne olası etkileri, sağlık sisteminde, özellikle sağlık çalışanlarının vergilendirme rejimi, bu dönemde uygulanması gereken yaratıcı maliye politika önerileri, şirketlerin tedarikçileri ve ekosistemleri için yaptıkları iyi uygulama örnekleri bu kapsamda ele alınabilecek önerilerdir. Sizlerden de hem konu önerisi hem de bu tür uzmanlık çalışmalarınızı daha geniş bir okuyucu kitlesine ulaştırmak üzere bekleriz.
Şimdi Nisan ayı gelişmelerine ana konu başlıkları itibariyle bakalım:
Vergi ve SGK
Ar-Ge & İnovasyon
Sosyal Güvenlik
https://uyg.sgk.gov.tr/IsverenSistemi
DİĞER ERTELEMELER
FİNANS
DİĞER MEVZUAT
Bilgi Kutusu: Yeni Hükümet Sisteminde Çıkarılan Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri:
Yeni hükümet sistemi çerçevesinde bakanlıklar ve tüm kamu kurum ve kuruluşları yeni kamu yönetimi sistemi dahilinde yeniden tanımlanmış ve tek bir Kararname ile düzenlenmişti. (4 Sayılı Kararname 15/7/2018 – 30479 tarihli Resmî Gazete)
1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ise Cumhurbaşkanlığı teşkilatını düzenlemektedir. (1 Sayılı Kararname 10/7/2018-30474 tarihli Resmî Gazete)
2 sayılı Kararname ise kapsamında bulunan kamu kurum ve kuruluşlarına ait kadro ve pozisyonların ihdası, iptali ve kullanılmasına dair esas ve usulleri düzenler. (2 Sayılı Kararname 10/7/2018-30474 tarihli Resmî Gazete)
Üst kademe kamu yöneticileri ile ilgili usûl ve esaslar ile kamu kurum ve kuruluşlarında atama usûl ve esasları ise 3 sayılı Kararname ile belirlenmektedir. (3 Sayılı Kararname 10/7/2018 – 30474 tarihli Resmî Gazete)
Konuyla ilgili diğer gelişmeleri de sizlere duyurmaya devam ediyor olacağız.
Bu bültende geçen herhangi bir konuyla ilgili sorularınız için danışmanlarımıza ulaşabilirsiniz.
Saygılarımızla,
Şaban Küçük
2020-52 (COVİD-19) İle Mücadele Kapsamında Devreden KDV’nin İadesi Önerisi
2020, COVID-TR, MemorandumsTaxademy Bülten
No : 2020-52
Tarih : 29 Nisan 2020
Konu : (COVİD-19) İle Mücadele Kapsamında Devreden KDV’nin İadesi Önerisi
Malum süreç içinde yapılan düzenlemeleri Covid 19 sayfamızda sizinle paylaşıyoruz. Öncelikle Devlet tarafından alınan mali tedbirler, 3 aylık dönem için KDV, stopaj ve SGK prim ertelemeleri, diğer her türlü mali erteleme ve sağlanan kolaylıklar, diğer kamu kurum ve kuruluşlarının aldıkları önlemler, tedarik zinciri, bilgi teknolojileri, kamu ihale süreçleri, özel hukukta mücbir sebebin etkileri, seçili sektörlere olan etkileri gibi konuları etraflıca ele alıp size bilgi olarak sunmuştuk. Tüm bu çalışmalarımızı Covid Tax Force olarak linkimizde bulabilirsiniz. “Bilgi paylaştıkça değerleneceği için” çalışma sonuçlarımızı tüm toplumun faydasına olması amacıyla ücretsiz olarak web sayfamızda ve sosyal medya hesaplarımızda yayımlıyoruz.
Bu yazımızda ise uzun yıllardır üzerinde tartışılan, şirket bilançolarında birikmiş ve öylece duran devreden KDV konusunu ele alacağız. Öncelikle şirketlerde neden KDV biriktiği, bu verginin tabiatı, birikme nedenleri ve çözüm yolları ile pandemi sırasında zorlanan iş dünyasına belli şartlarda iadesinin kamu bütçesine olan yükünü işin uzmanlarıyla konuşacağız.
Birkaç rakamla başlayalım.
*Bilindiği üzere, Türkiye’de vergi idaresi ve gelir politikaları konusunda çok ciddi bir birikim bulunmakta olup söz konusu KDV konusunda tüm data ve bilgiler Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yönetilmektedir.
Bu kapsamda önce başlıklara sonra ayrıntılara bakalım;
KDV uygulamasında;
a. İndirilecek KDV: Mükelleflerin kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değer vergisi ile yine mükelleflerce ithal olunan mal ve hizmetler dolayısıyla ödenen katma değer vergisi toplamını,
b. Hesaplanan KDV: Mükelleflerin yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesapladıkları katma değer vergisi toplamını,
c. Devreden KDV: Mükelleflerin ilgili vergilendirme dönemlerine ilişkin İndirilecek KDV toplamlarının, Hesaplanan KDV toplamlarından fazla olması halinde aradaki fark tutarı ifade etmektedir.
d. Türkiye KDV Mevzuatı
KDV dünya çapında en hızla kabul edilen, etkili ve verimli bir vergi türüdür. 170’e yakın ülke tarafından ve ABD hariç tüm OECD ülkeleri tarafından uygulanmaktadır. Türkiye’de KDV 3065 sayılı Yasa, Uygulama Genel Tebliği ve sirkülerler çerçevesinde yürütülmektedir. KDV Kanununun 29 uncu maddesine göre, mükellefler yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden;
KDV Kanununun 29/2 nci maddesinde, bir vergilendirme döneminde indirilecek katma değer vergisi toplamı, mükellefin vergiye tâbi işlemleri dolayısıyla hesaplanan katma değer vergisi toplamından fazla olduğu takdirde, aradaki farkın sonraki dönemlere devrolunacağı ve iade edilmeyeceği hüküm altına alınmıştır.
Buna göre kural olarak bir vergilendirme döneminde indirilecek KDV toplamı, mükellefin vergiye tabi işlemleri dolayısıyla hesaplanan KDV toplamından fazla olduğu takdirde, aradaki fark sonraki dönemlere devredilir.
KDV Kanununun 9 uncu, 29/2 nci ve 32 nci maddelerine göre, yalnızca kısmi tevkifat kapsamındaki işlemler, indirimli orana tabi işlemler ile tam istisna kapsamındaki işlemler nedeniyle yüklenilen ve indirim yoluyla giderilemeyen KDV iade edilmektedir.
Oysa ki Avrupa Birliği uygulamalarında, mükelleflerin ilgili vergilendirme dönemlerine ilişkin İndirilecek KDV toplamlarının, Hesaplanan KDV toplamlarından fazla olması halinde aradaki fark (Devreden KDV) belirlenen süre içinde nakden veya mahsuben mükellefe iade edilmektedir.
Dolayısıyla, Avrupa Birliği uygulamalarından farklı olarak devreden KDV’nin iadesine ilişkin genel bir uygulamaya Türk KDV sisteminde yer verilmemesi, KDV’nin uygulanmaya başlandığı 1985 yılında bu yana devreden KDV’nin artmasına neden olmuştur.
Devreden KDV’nin oluşmasına neden olan hususlara aşağıda yer verilmiştir.
a. Sistemsel Nedenler
b. Sistemsel Olmayan Nedenler
c. Belediyelerde Devreden KDV Sorunu
Belediyeler, kamu hizmetlerinin yanında, ticari faaliyet çerçevesinde birçok teslim ve hizmet sunmakta olup, ticari faaliyet kapsamında sunulan bu hizmetler KDV’ye tabidir.
KDV Kanununa göre mükellefler, yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden, faaliyetlerine ilişkin olarak kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla ödedikleri katma değer vergisini indirim konusu yapabilirler. Buna göre belediyelerin ticari faaliyet kapsamında yapmış oldukları ve KDV’ye tabi olan hizmetlerine ilişkin ödedikleri KDV’yi hesaplamış oldukları KDV’den indirim konusu yapmaları mümkündür. Dolayısıyla belediyelerin, KDV’ye tabi olmayan kamu hizmetlerinin üretiminde kullanmak üzere satın aldıkları mal ve hizmetlere ilişkin KDV’yi indirim konusu yapmaları mümkün değildir.
Nitekim Mahalli İdareler Bütçe ve Muhasebe Yönetmeliğinin “191 İndirilecek katma değer vergisi hesabı” başlıklı 153 üncü maddesinde;
“Bu hesap, mal ve hizmetin satın alınması sırasında satıcılara ödenen veya borçlanılan ve kurum açısından indirim hakkı doğuran katma değer vergisinin izlenmesi için kullanılır.
Mahalli idareler, bir bedel karşılığı satmak üzere ürettikleri mal veya hizmetin üretim girdisi olarak satın aldıkları mal veya hizmetlere ilişkin olarak ödemiş oldukları Katma Değer Vergisini indirim konusu yaparlar. Bunun dışında kurumun satışa konu olmayan kamu hizmeti üretiminde nihai tüketici olarak kullanmak veya tüketmek üzere satın alınmış mal veya hizmet için ödenen Katma Değer Vergisi indirim konusu yapılmaz ve bu tutarlar ilgili gider hesabı veya varlık hesabına yapılacak muhasebe kaydında maliyet bedeline ilave edilir.”ifadelerine yer verilmiştir.
Ancak, Türkiye’de belediyelerin KDV’ye tabi olmayan kamusal hizmetlerine ilişkin ödemiş oldukları KDV’yi gider ve maliyet olarak kaydetmek yerine “191 indirilecek KDV” hesabına kaydetmek suretiyle beyan ettikleri, bu uygulamanın da belediyelerin “Sonraki Döneme Devreden KDV” tutarlarını artmasına ve belediyelerin mali tablolarının bozulmasına neden olduğu görülmektedir.
Bu nedenle, Belediyeler, il özel idareleri ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarının KDV’ye tabi olmayan kamusal hizmetlerine ilişkin ödemiş oldukları KDV’yi gider ve maliyet olarak kaydetmek yerine, indirim konusu yapıp yapmadıkları, dolayısıyla bu kurumlar tarafından beyan edilen devreden KDV tutarlarının doğru olup olmadığına ilişkin genel bir incelemenin yapılması gerekmektedir.
Mükelleflerce “Birikmiş KDV Alacağı”, KDV Kanununa göre ise “Devreden KDV” olarak ifade edilen tutarların iadesi, ekonomide son dönemlerin gündemden düşmeyen konuları arasında yerini almıştır. Coronavirüs/Covid-19 salgınının oluşturduğu ekonomik krizin etkilerinin hafifletilmesi amacıyla işletmelerin finansal olarak desteklenmesi gerektiği kuşkusuzdur. Bu kapsamda devredenin KDV’nin iade edilmesinin işletmelere önemli bir finansal kaynak oluşturacağı ve krizin olumsuz etkilerinin hafifletilmesinde önemli bir katkı sunacağı kuşkusuzdur.
Bu konuda reform niteliğinde bir adım olan 7104 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun taslağında yer alan Devreden KDV’nin özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç etmek suretiyle iadesini öngören yetki düzenlemesi bütçe giderlerinde önemli bir artışa neden olacağı gerekçesiyle, TBMM Genel Kurulunda Kanun taslağından çıkarılmıştır.
Gelinen bu noktada Devreden KDV’nin iade edilmesi gerektiği konusunda Hazine ve Maliye Bakanlığı dahil olmak üzere tüm ekonomik kurum kuruluşlarda bir fikir birliği bulunmaktadır. Yaklaşık 2 milyon mükellefin 200 milyar lirayı aşan devreden KDV’si bulunmakta olup, bu tutarın önemli bir kısmını inşaat ve imalat sektöründe faaliyet gösteren mükelleflerin devreden KDV’si oluşturmaktadır. Devreden KDV’nin iadesi özel sektörün finansal açıdan desteklenmesinde önemli bir enstrüman olarak görülmekle birlikte, bu iadenin Hazine tarafından ne şekilde finanse edileceği hususu konunun en önemli unsurunu oluşturmaktadır.
Hazine için önemli bir yük oluşturacağı kuşkusuz olan söz konusu iade uygulamasının yerinde olup olmadığının birkaç açıdan değerlendirilmesi gerekmektedir.
Devreden KDV’nin İadesine İlişkin Alternatif Öneriler
a) Belirli Bir Tarihten Sonra Oluşan Devreden KDV’nin İadesi
Devreden KDV tutarının 2020 yılında yaklaşık 30 milyar lira artması beklenmektedir. 1985 yılından bu yana uygulanmakta olan KDV uygulaması nedeniyle birikmiş olan Devreden KDV tutarı 205 milyar lira olup bu tutarın tek seferde iade edilmesinin bütçe imkanları nedeniyle mümkün olmaması sebebiyle, belirli bir tarihten sonra oluşan KDV’nin iadesi şeklinde bir uygulamanın yürürlüğe konulması, bir yandan devreden KDV’nin artmasına engel olacak, diğer taraftan da işletmelerin finansman ihtiyacına önemli bir katkı sağlayacaktır. Nitekim, 7104 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun taslağında bu yönde bir düzenlemeye yer verilmiş, Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen kanuni düzenleme Genel Kurulda taslak metinden çıkarılmıştır.
BÜTÇE ETKİSİ: Bu uygulamanın bütçeye yaklaşık olarak 40-50 milyar lira ilave yük oluşturacağı tahmin edilmektedir.
Bütçe imkanlarının bu öneriyi karşılamaya yeterli olmaması halinde, mükelleflerin aylık KDV beyannamelerinde oluşan “Devreden KDV”nin belirli bir %’si (örneğin 30%) başka bir inceleme veya ön koşul aranmaksızın diğer vergi borçlarına mahsup edebilir. Bu tutara yıllık bir üst sınırda konulabilir (örneğin; söz konusu bir yılda mahsup edilebilecek devreden KDV tutarı şirketin öz sermayesinin 50%’sini geçmeyecektir vb). Kalan 70% KDV ise devretmeye devam eder ve ileride ödenecek KDV çıkması halinde kullanılabilir veya incelemelerde ortaya çıkabilecek düzeltmeler için güvence olarak kabul edilir. Vergi idaresi her yıl sonu itibariyle bu gibi KDV mahsubu yapan firmalara bir denetim yapar, fazladan yapılan bir mahsup vb olması halinde (Devreden KDV’nin düzeltilmesine sebep olan hatalı işlemlerin kaynağını oluşturan kaçakçılık, sahtecilik vb durumlar hariç) ceza kesmez, sadece gecikme faizi ile vergi alacağını tahsil etme yoluna gider.
b) Yatırımlara İlişkin Yüklenilen KDV’nin İadesi
Ülkemizde çok uzun yıllardır yatırımların teşviki amacıyla bir çok istisna, muafiyet ve iade imkanı tanınmıştır. Örnek olarak KDV Kanununun;
Yukarıda yer verilen istisna ve iade uygulamaları dışında, KDV ödemek suretiyle yapılan yatırımlara ilişkin (Madde Duran Varlıklar içinde yer alan makine ve teçhizatlar ile yapılmakta olan yatırımlar nedeniyle) yüklenilen ve indirim yoluyla giderilmeyen KDV’nin geriye yönelik olarak iadesi yönünde bir düzenleme, bir yandan yatırımlar nedeniyle yüklenilen KDV’nin iadesine ilişkin tüm mükellefleri kapsayan bir uygulama niteliğini taşıyacak, diğer yandan devreden KDV’nin artmasına engel olacaktır. Söz konusu düzenlemenin bütçeye etkisi, uygulamanın kapsamına göre değişeceğinden, bütçe imkanlar çerçevesinde bir uygulamanın tercih edilmesi mümkün olacaktır.
BÜTÇE ETKİSİ: Bu uygulamanın bütçeye yaklaşık olarak 10-15 milyar lira olması beklenmektedir.
c) İhracat Bedelinin Belli Bir Oranına Kadar İhracatçıya KDV İadesi Yapılması
KDV Kanununa göre ihracat tesliminde bulunan mükellefler ihraç ettikleri mallara ilişkin ödedikleri KDV’nin iadesini talep edebilmektedir.
29/3/2018 tarihli ve 7104 sayılı Kanunla, 3065 sayılı KDV Kanununda yapılan değişiklikle, ihracat işlemlerinden kaynaklanan iadelerde, yüklenilen katma değer vergisinin yerine sektörler itibarıyla ihracat bedelinin belli bir oranına kadar iade yaptırmaya Hazine ve Maliye Bakanlığına yetki verilmiştir.
Bakanlığa tanınan yetki çerçevesinde, çıkarılacak bir Tebliğ ile imalatçı ihracatçılara, ihracat bedelinin belli bir oranına kadar belirlenen sektörler itibarıyla iade yapılmasına imkan tanınabilir.
İhracatçıların fiilen yüklendikleri verginin üzerinde iade alabilmesi, bu mükelleflerin gerek yatırımlardan gerekse üretim sürecinin uzunluğundan kaynaklı Devreden KDV tutarlarının azalmasını sağlayacaktır.
BÜTÇE ETKİSİ: İmalatçı ihracatçılara, ihracat bedelinin belli bir oranına kadar belirlenen sektörler itibarıyla iade yapılmasına imkân tanınmasının bütçeye belirlenen iade oranına bağlı olarak 15 ila 20 milyar arasında bir ilave yük oluşturacağı tahmin edilmektedir.
d) İndirimli Oranlı Teslim ve Hizmetlere İlişkin Yılı İçinde Nakden İade İmkanı Tanınması
KDV Kanununun 29/2 maddesi uyarınca indirimli oranda yapılan teslim ve hizmetlere ilişkin yılı içinde mahsuben iade yapılmakta, nakden iadeler ise belirlenen istisnalar dışında ertesi yıl yapılmaktadır. (Yılı içinde nakden iade yapılan indirimli orandaki teslimler; konut, tarım makinaları ve evde kullanılan tüp teslimleri)
KDV Kanununun 29/2 maddesindeki yetki çerçevesinde çıkarılacak bir Tebliğ ile, tüm sektörler için yılı içerinde nakden iade alınmasına imkân tanınabilir. Böylece indirimli oranda teslimde bulunan işletmelerin finansman maliyetleri aşağıya çekilmiş olacaktır.
BÜTÇE ETKİSİ: Böyle bir uygulamanın, Hazinenin yaklaşık 6-8 milyar lirayı bir yıl erken iade etmesi sonucunu doğuracağı tahmin edilmektedir.
Son Söz Yerine;
Sonuç itibariyle devreden KDV sorunu, KDV’nin uygulanmaya başladığı 1985 yılından günümüze kadar varlığını sürdürmekte ve her geçen yıl tutar olarak katlanmak suretiyle çözümlenmesi daha da güç bir sorun halinde gelmektedir. Nitekim Avrupa Birliği uygulamalarından farklı olarak 1985 yılında yapılan bir tercihin sonucu olarak ortaya çıkan bu sorun nedeniyle işletmelerimiz uluslararası rekabette finansal olarak dezavantajlı bir konuma düşmekte, bu dezavantajı gidermek için düzenlenen çok sayıda istisna düzenlemesi ile KDV Kanunu daha da karmaşık bir hal almaktadır. Diğer taraftan, kendi teorisine aykırı bu uygulama, mükelleflerin vergiye uyum düzeyini de olumsuz etkilemektedir.
Dolayısıyla, bütçe imkanları dikkate alınarak belirlenecek bir yöntemle Devreden KDV’nin iadesi uygulamasına başlanılması, işletmelerin finansal olarak zor durumda bulunduğu bugünlerde hayati önem arz ederken, iade edilecek devreden KDV tutarının doğruluğunun tespiti ise dikkat edilmesi gereken bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır.
İktisatçılar yoğun bir şekilde krizden çıkışın ülkeler, sektörler ve firmalar için U, W, V veya L şeklinde olabileceğini tartışıyorlar.
Kamu maliyecileri ise hem kamu bütçesi ve hem de kamu gelirleri boyutuyla bu konuyu ele almak durumundalar.
Para politikası ise büyüme, enflasyon, rezerv yönetimi, diğer Merkez Bankaları, borçlanma, emisyon gibi bir sürü konuyu gözetmek durumunda. Alınacak karar zor bir karar ancak, firmalar başka bir parayı, yani başkasına ait bir KDV’yi istemiyorlar, bilançolarında zaten görünen paraların iadesi Devletin firmalara olan borcunu ödemesinden başka bir şey değil. Bu açıdan bu verginin iadesi son zamanlarda çok tartışılan emisyon yaratma, para basma, helikopter money vb yöntemlere göre daha az enflasyonist etkilere sahip olacaktır.
Söz konusu düzenleme ve beklentiyle ilgili diğer gelişmeleri de sizlere duyurmaya devam ediyor olacağız.
Bu bültende geçen herhangi bir konuyla ilgili sorularınız için danışmanlarımıza ulaşabilirsiniz.
Saygılarımızla,
2020-51 (COVİD-19) Sürecinde İç Denetim Ne Yapmalı?
2020, COVID-TR, MemorandumsTaxademy Bülten
No : 2020-51
Tarih : 28 Nisan 2020
Konu : (COVİD-19) Sürecinde İç Denetim Ne Yapmalı?
COVID-19 GÜNDEMİNDE İÇ DENETİM
Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19’un, ülkemizde de başta “insan sağlığı” olmak üzere hayatın tüm alanlarını, özellikle ekonomik faaliyetleri olumsuz bir şekilde etkilediğine şahit olmaktayız. Çin’den başlayıp birkaç ay gibi kısa bir süre içinde bütün bir dünyayı etkisi altına alan Covid-19, gelişmiş ülkelerin bile bu salgın karşısında ne kadar hazırlıksız ve çaresiz olduğunu gözler önüne serdi.
Salgın süresince topluma ve vergi mükelleflerine karşı sorumluluğumuz gereği ve “bilgi paylaştıkça çoğalır” felsefesiyle bildiklerimizi, uzman görüşlerini, bilanço ve gelir tablosu ile müşterilerimizin iş sürekliliğini ilgilendiren konuları ele alıp sizlere ulaştırmaya devam ediyoruz.
Bugün de size işletmelerin en önemli olması gereken fonksiyonlarından birisi olan iç denetimin salgın sürecinde alabileceği roller ve üstlenebileceği işlerle ilgili konunun uzmanlarının görüşlerini aktaracağız.
Bilindiği üzere, olağanüstü zamanlar olağanüstü riskleri ihtiva ederler. Bu tür olağandışı durumlar nedeniyle ortaya çıkan riskleri öngörmek ve bunların olası etkilerini telafi edici plan, politika ve prosedürleri geliştirmek/hazırlamak ve bunları etkili, hızlı bir şekilde yürürlüğe koymak, işletmeler açısından her zaman kolay olmamaktadır. Kaldı ki, bu salgın dolayısıyla ortaya çıkan risklerin bertaraf edilmesinde işletmelerin tek başlarına alacakları tedbirlerin ve kontrol önlemlerinin yeterli olmayacağı açıktır. Salgın, insan sağlığı açısından en önde gelen korunma yöntemi olarak bireysel izolasyonu gerekli kılsa da; salgın nedeniyle ortaya çıkan/çıkabilecek kriz ancak kamu otoriteleri, özel sektör ve toplumun tüm kesimlerinin topyekün vereceği bir mücadele ve dayanışma ruhu ile birlikte aşılabilecektir.
Montaigne, “Tehlikelerden kaçınmakta aşırı telaşa düşmek, kendimizi tehlikenin kucağına atmanın en kestirme yoludur” demiş. İster bireysel, ister kurumsal olsun Covid-19 nedeniyle ortaya çıkan risklerle mücadele ederken; içinde bulunduğumuz koşullar iyi değerlendirilmeli, paniğe kapılmadan, soğukkanlı, bilgiye dayalı, makul ve rasyonel hareket tarzı geliştirilmelidir.
İşletmeler, Covid-19 nedeniyle ortaya çıkan riskler karşısında etkili ve yeterli tedbirler alabiliyorlar mı? Kurumsal risk yönetimini nasıl gerçekleştiriyorlar? İç Denetim bu süreçlere nasıl katkı sağlayabilir? Biz bu çalışmamızda, Covid-19 gündeminde İç Denetimin neler yapabileceği konusu üzerinde duracağız.
1. İç Denetim Planındaki İşlerin Askıya Alınması:
Covid-19 nedeniyle karşı karşıya kalınan manzara, işletmenin hayatta kalmasının en önemli sorun olduğunu göstermektedir. Bu anlamda, işletmenin hayati önemi haiz iş birimlerinin faaliyetlerini sürdürebilmesini sağlamak, büyük önem arz etmektedir.
İç denetim, risk esaslı yıllık denetim planı çerçevesinde faaliyetlerini yürütmektedir. Ancak zaman, geleneksel denetim yöntemleri ile hareket etme zamanı değil işletmenin bu krizde, nefes alan iş birimlerinin sağlanması yoluyla ayakta kalmasına katkıda bulunma zamanıdır. Burada İç Denetimin, “denetim” fonksiyonundan ziyade “danışmanlık” fonksiyonunu ön plana çıkarıp, yönetimle iş birliği ve koordinasyon içinde sürece katkı sağlaması gerekir.
Mesleki tecrübesi, olaylara nesnel bakışı, riskleri değerlendirmedeki objektifliği, tüm faaliyet ve süreçlere hâkimiyetiyle İç Denetimin, bu süreçte işletme yönetimine en büyük katkısı; “yardım için her zaman hazır ve nazır olduğunu” bildirmek ve “nasıl yardım edebiliriz?” sorusunu sormak olacaktır.
2. İç Denetim İlk Olarak Ne Yapmalıdır?
İç denetim ilk olarak; Covid-19 nedeniyle ortaya çıkan risklerin ve yüksek önem düzeylerinin işletme yönetimi tarafından yeterince anlaşılıp anlaşılmadığını değerlendirmeli ve bu konuda farkındalık oluşturmalıdır.
Birkaç ay gibi kısa bir sürede tüm dünyada ortaya çıkan felaket tablosu, işletmelerin bu konudaki farkındalık seviyelerini yukarı çıkarmış olmakla beraber, “bize bir şey olmaz” anlayışıyla yürütülecek organizasyon faaliyetlerinin en ağır maliyeti, istihdam edilen personelin hayatını kaybetmesi şeklinde sonuçlanabilecektir. İşin maddi tarafında ise – etkili ve yeterli tedbirler alınmadığı takdirde – orta ve uzun vadede pek çok işletmenin iflasına kadar gidebilecek bir süreç söz konusudur.
3. İşletmenin, Riskleri Tam ve Eksiksiz Olarak Belirleyip Belirlemediğinin Değerlendirilmesi:
İşletme yönetimi, karşı karşıya oldukları süreçle ilgili olarak tüm muhtemel riskleri belirlemek ve bu risklerin etki ve olasılıklarını değerlendirmek ve bu risklere karşı alınacak tedbirler ile kontrol mekanizmalarını detaylı bir şekilde düşünmek durumundadır.
İç denetim, işletme yönetimiyle sürekli iletişim halinde olmalı ve kriz yönetimiyle ilgili faaliyet ve toplantılara katılmak suretiyle yönetimin;
değerlendirip, eksik gördüğü alanlarda katkı sağlayabilir. Örneğin;
İşletme yönetimi tarafından tüm yönleriyle yeterli bir şekilde ele alınıp alınmadığı, İç Denetim tarafından değerlendirilebilir. Yönetimin dikkatinden kaçan veya eksik kalan hususlarda iç denetimin sunacağı katkının önemi büyük olacaktır.
4. İşletmenin Kriz Yönetimi ve İş Sürekliliği Planlarının Değerlendirilmesi:
Bu salgının olası kısa ve uzun vadeli etkilerini hiçbir işletme görmezden gelemez. Sağlam temellere dayalı ve test edilmiş bir planı bulunan işletmeler, bu krizden sağ salim çıkmayı başarabileceklerdir.
İşletmelerin, sürece ilişkin riskleri tanımladıktan ve alınacak tedbirleri belirledikten sonra uygulanacak kontrol eylemlerinin, bir plan dahilinde yürütülmesi önem arz etmektedir. Salgın, pek çok öngörülemez riski de beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla bu, dinamik bir süreçtir ve kriz yönetimi ile iş sürekliliği planlarının sıklıkla gözden geçirilmesini, geliştirilmesini ve test edilmesini gerekli kılar. Bu tür planlarda; atanan rollere, iletişim ve koordinasyonun ne şekilde gerçekleştirileceğine, karar alma protokollerine, acil durum eylem planlarına mutlaka yer verilmelidir.
İç denetim, işletmenin bu faaliyetlerini gözlemlemeli ve eksikliklere ilişkin önerilerde bulunmalıdır.
Örneğin, ülkemizde salgının kontrol altına alınması için kamu otoritelerince uygulanan sokağa çıkma yasağının bir-iki günlük sürelerden, bir-iki haftalık sürelere çıkarılması söz konusu olursa; bu durumun işletmenin iş sürekliliğini nasıl etkileyeceği, hangi birimlerin (satın alma, üretim, depolama, pazarlama, satış vb.) ne şekilde aksiyon alacağının yönetim tarafından ele alınıp alınmadığı, etkili ve yeterli tedbirlere yönetim planlarında yer verilip verilmediği iç denetim tarafından değerlendirilebilir.
5. Salgının İhtiva Ettiği Risklerin Çeşitliliğinin ve Birbirlerini Etkileme Potansiyellerinin Değerlendirilmesi:
Riski, bir işletmenin amaç ve hedeflerine ulaşmasını engelleyen her tür olay şeklinde tanımlayabiliriz. Bu bakımdan riskler işletmeye mali, yasal, itibari veya stratejik boyutlarda zarar veren tehditlerdir. Mutlak surette iyi yönetilmeleri gerekir.
Covid-19, işletmeleri öyle bir olağanüstü durumla karşı karşıya getirmiştir ki; ihtiva ettiği herhangi bir riske karşı alınacak tedbirlerdeki bir eksiklik, pek çok yönden işletmeleri zor durumda bırakabilecek ve zincirleme bir şekilde başka risklerin ortaya çıkmasına sebebiyet verebilecektir.
Örneğin; işletme yönetiminin, personelin çalışma odalarının dezenfekte edilmesinde göstereceği bir eksiklik, personelin virüsle enfekte olması gibi vahim bir sonuç doğurabilecektir. Bu durum yasal riski gündeme getirecek ve aynı zamanda iş sürekliliğinin sekteye uğraması nedeniyle mali ve itibari riskleri de beraberinde getirebilecektir.
Örneğin; salgından kaynaklı olarak personelin izolasyonu ve evde çalışma uygulamaları, hassas iş süreçlerinin dijital ortamlarda yürütülme zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. İşletme yönetiminin bilgi teknolojileri riskine karşı alacağı tedbirlerde bir zafiyet, müşteri hesap bilgilerinin çalınması sonucunu doğurabilecek ve bu durum işletmeyi mali, yasal, itibari, yolsuzluk gibi pek çok riskle de karşı karşıya getirebilecektir.
Bu sebeple, işletme yönetiminin herhangi bir riske (itibari, mali, sistemsel, yolsuzluk gibi) nasıl cevap verdiği çok büyük önem arz etmekte ve tedbirlerdeki bir zafiyetin zincirleme etkilerinin de göz önünde bulundurulmasını zorunlu hale getirmektedir.
İç denetim, risklerin işletme genelinde iyi yönetilip yönetilmediğini, etkili ve yeterli tedbirlerin alınıp alınmadığını değerlendirmeli ve yönetime bu konuda da katkıda bulunmalıdır.
6. Salgının Uzun Vadeli Etkilerinin Değerlendirilmesi:
Kriz yönetiminin doğası gereği işletmeler açısından öncelikli olan, ayakta kalmak, dayanmak ve var olmaya devam etmektir. Salgının, genelde tüm dünya ekonomileri ve özelde işletme faaliyetleri üzerindeki olası etkileri aylar, hatta yıllar boyunca devam edebilir. İşletmeler, kapsama alanı genişleyen ve süresi uzayan söz konusu olumsuzluklar silsilesinin; tedarik zincirlerinin durumunu ve alternatiflerini, üretkenliği, nakit kaynakların yeterliliğini, büyüme projeksiyonlarını, borçlu ve alacaklı yönetimini, finansal durum tahminlerini, kar beklentilerini, vergi ve diğer yasal yükümlülükleri ve bunlara benzer birçok konuyu nasıl etkileyebileceğini gözden geçirmelidirler.
İç denetim, işletme yönetimine salgının uzun vadeli etkilerinin değerlendirilmesi tavsiyesinde bulunmalıdır.
Son söz yazmak adet olmuş;
Büyük salgınlar gibi kriz zamanları, yıkıcı etkilerinin yanı sıra birtakım fırsatları da beraberinde getirirler. İşletmeler, iyi bir kriz yönetimi planı yaptıkları, olası felâket senaryolarını dikkate alıp gerekli tedbirleri zamanında aldıkları, kısa-orta-uzun vadeli projeksiyonlar geliştirdikleri takdirde krizi fırsata çevirebileceklerdir. Nietzsche’nin de dediği gibi, “Bizi öldürmeyen acı, güçlendirecektir.”
Bu dönemler, işletmeler için mevcut durumlarının muhasebesini yapma, güçlü yönleri geliştirme, zayıf yönleri güçlendirme, herhangi bir krizi yönetme imkan ve kabiliyetlerinin neler olduğunu görme fırsatı da sunmaktadır.
Her zaman olduğu gibi bu krizde de İç Denetim, işletmenin amaçlarını, faaliyetlerini veya kaynaklarını etkileyebilecek önemli risklere karşı uyanık olmak zorundadır. Kriz yönetimi sürecinde işletme yönetimine sunacağı değerli katkılarla, güvenilir bir ortak ve iyi bir danışman olarak kurum içindeki pozisyonunu sağlamlaştırma fırsatını elde edecektir.
Salgının etkileri geçene kadar, işletmeleri ilgilendiren bu tür konuları ve diğer gelişmeleri de sizlere duyurmaya devam ediyor olacağız.
Bu bültende geçen herhangi bir konuyla ilgili sorularınız için danışmanlarımıza ulaşabilirsiniz.
Saygılarımızla,
Yararlanılan Kaynaklar:
https://iaonline.theiia.org/blogs/chambers/2020/Pages/In-the-Face-of-the-Coronavirus-Internal-Auditors-Must-Do-More-Than-Don-Masks.aspx
http://iia.org.au/sf_docs/default-source/technical-resources/2018-fact-sheets/internal-audit-and-pandemics.pdf?sfvrsn=2
https://na.theiia.org/translations/PublicDocuments/EHS-Planning-for-COVID-19-and-Beyond-Turkish.pdf
https://www.journalofaccountancy.com/news/2020/mar/how-coronavirus-may-affect-financial-reporting-auditing-23087.html
2020-50 Taslak Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında Genel Tebliğ (Seri No: 1)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
2020, MemorandumsTaxademy Bülten
No : 2020-50
Tarih : 27 Nisan 2020
Konu : Taslak Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında Genel Tebliğ (Seri No: 1)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
Dünyada transfer fiyatlandırması uluslararası vergilendirmede en sıcak ve en çok konuşulan konulardan bir tanesi olagelmiştir. Türkiye’de de yavaş yavaş bu önemi kazandığını söyleyebiliriz. 25 Şubat 2020 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan 2151 sayılı “Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” ile transfer fiyatlandırması mevzuatında önemli değişiklikler yapılmıştı. Bu konuyu ayrıntılı olarak ele aldığımız Transfer Fiyatlandırması Rehberini (2020-17) web sayfamızda bulabilirsiniz.
16 Nisan 2020 tarihinde ise Gelir İdaresi Başkanlığı web sitesinde “Taslak Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında Genel Tebliğ (Seri No: 1)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Taslak Tebliğ)” yayınlanmıştır.
Gelir İdaresi tarafından yapılan açıklamada Tebliğ taslağının ve eklerinin geliştirilmesi ve yayımlanmaya hazır hale getirilmesi için çalışmaların devam etmekte olduğu, mevcut taslakta yer alan konuların geliştirilmesi, değiştirilmesi veya katkıda bulunulması ile ilgili kamuoyu görüş ve önerilerinin 1 Mayıs 2020 tarihine kadar Başkanlığa iletilmesinin beklendiği belirtilmektedir.
Taslak Tebliğ özünde 2151 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile transfer fiyatlandırması mevzuatında yapılan değişikliklere ilişkin uygulama esaslarına yer vermektedir. Taslak Tebliğ ile 1 Seri No.lu Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında Genel Tebliğ’in ilgili bölümlerinde değişiklikler öngörülmekte ve özetle aşağıdaki konulara ilişkin detaylı açıklamalara ve uygulama esaslarına yer verilmektedir.
Ayrıca belirtmek gerekirse, 1 Seri No.lu Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında Genel Tebliğ’in “Yasal Düzenlemeler” başlıklı kısmı revize edilmiş ve 5766 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile 6728 sayılı Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla değişen 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 13’üncü maddesinin son haline Tebliğ Taslağında yer verilmiştir.
Transfer fiyatlandırmasında belgelendirme düzeni dışındaki konular, 6728 Sayılı Kanun ile daha önceden getirilmiş düzenlemelerin Tebliğ’de de yer verilmesini ifade etmektedir. Bu anlamda, yeni bir düzenleme bulunmamaktadır ancak Taslak Tebliğ’de uygulamaya ilişkin konularda açıklamalara yer verilmiştir.
Taslak Tebliğ’de 6728 Sayılı Kanun ile Cumhurbaşkanına verilen yetkilere dayalı olarak getirilen yeni transfer fiyatlandırması belgelendirme düzeni hakkında detaylı açıklamalara ve uygulama esaslarına yer verilmiştir. Buna göre, ilgili şirketin yükümlülüklerine bağlı olarak “yıllık transfer fiyatlandırması raporu” yanında aşağıdaki belgeleri de hazırlaması gerekecektir:
Genel Rapor
Genel raporu aşağıdaki iki şarta birlikte sahip olan kurumlar vergisi mükellefleri hazırlamak zorundadır:
Çok uluslu şirketler grubu üyesi olmayan şirketler ile bir önceki hesap dönemi sonu bilançosundaki aktif büyüklüğü ve gelir tablosundaki net satış hasılat tutarının 500 milyon TL ve üzerinde olmayan kurumlar vergisi mükellefleri genel raporlama hazırlamayacaklardır.
Bir şirketin bilançosundaki aktif büyüklüğü ve gelir tablosundaki net satış hasılat 500 milyon TL ve üzerinde olsa bile çok uluslu şirketler grubunun üyesi değilse yine genel rapor hazırlamayacaklardır. Taslak Tebliğ’de herhangi bir ertelemeden bahsedilmemekte olup, söz konusu raporun 2020 yılı sonuna kadar hazırlanması gerekmektedir.
Ülke Bazlı Raporlama
Ülke Bazlı Raporlama, çok uluslu işletmeler grubunun Türkiye’de mukim nihai ana işletmesi tarafından hazırlanacaktır. Ülke bazlı raporlama yapmak için bir önceki hesap döneminin konsolide edilmiş finansal tablolarına göre toplam konsolide grup geliri 750 milyon Avro ve üzerinde olma şartı bulunmaktadır.
Toplam konsolide grup geliri 750 milyon Avro altında kalan çok uluslu şirket gruplarının ülke bazlı raporlama yapma zorunlulukları bulunmamaktadır. Toplam konsolide geliri 750 Milyon Avroyu geçse dahi yurt dışı iştiraki bulunmayan gruplar ülke bazlı raporlama yapmayacaktır.
Türkiye Finansal Raporlama Standartları (TFRS 10), Büyük ve Orta Boy İşletmeler İçin Finansal Raporlama Standardı, Uluslararası Finansal Raporlama Standartları veya ilgili ülkede yürürlükte olan başka bir muhasebe ve finansal raporlama standardı uyarınca hazırlanan konsolide mali tablolar ülke bazlı raporlama yükümlülüklerinin belirlenmesinde dikkate alınacaktır.
Grubun Türkiye’de mukim nihai ana işletmesi tarafından, raporlanan hesap döneminden sonraki on ikinci ayın sonuna kadar, elektronik ortamda ve XML formatında İdare’ye verilecektir.
Bunun yanında, ülke bazlı raporlama kapsamına girmekle birlikte nihai ana şirketi veya vekil şirketi Türkiye dışında bulunan çok uluslu şirketlerin Türkiye’deki üyeleri vekil işletme olup olmadıkları ile grup adına hangi işletmenin raporlama yapacağı ile ilgili bilgileri 31 Ağustos 2020 tarihine kadar Türk Vergi İdaresine bildirmek zorundadırlar. Takip eden yıllarda ise bu süre 30 Haziran olarak geçerli olacaktır.
Yeni Transfer Fiyatlandırması Düzenlemelerinin Şirketlere Etkileri
2151 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile transfer fiyatlandırması mevzuatında önemli değişiklikler yapılmış ve şirketlere bazı yükümlülükler getirilmiştir. Bu kapsamda, Kararname’de belirlenen hadleri aşan şirketlerin üçlü dokümantasyon yükümlülükleri olup olmadığını öncelikle tespit etmelerini tavsiye etmekteyiz.
Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi sonrasında yayınlanan Taslak Transfer Fiyatlandırması Tebliğinde konuya ilişkin detaylı açıklamalara yer verildiği görülmektedir. Özellikle uygulamaya yönelik detay açıklamaların yer alacağı nihai tebliğe göre hareket edilmesi yerinde olacaktır.
Bunun yanında, toplam konsolide grup geliri 750 milyon Avro ve üzerinde olan çok uluslu Türk şirket gruplarının ülke bazlı raporlama ile Türk Mali İdaresi ile paylaşacakları bilgiler uluslararası anlaşmalar dahilinde diğer ülkeler ile de paylaşılacak; aynı zamanda diğer ülkeler de Türkiye ile bu bilgileri karşılıklı olarak paylaşacaklardır. O nedenle, ülke bazlı raporlamanın Türk şirket grubuna etkisinin de ayrıca değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
Yeni düzenlemeleri dikkate aldığımızda, transfer fiyatlandırması belgelendirme yükümlülüklerinin tam ve zamanında yerine getirilmesi daha da önemli hale gelmiştir. Bu yüzden, şirketlerin zaman aşımı süresi içindeki tüm geçmiş yıllar için transfer fiyatlandırması belgelendirme yükümlülüklerini bir an önce tamamlamalarında yarar bulunmaktadır. İlaveten, şirketlerin yeni getirilen genel rapor ve ülke bazlı raporlama ile ilgili çalışmalara bir an önce başlamalarını tavsiye etmekteyiz.
Keza 2020 sonuna kadar hem genel raporun hem de ülke bazlı raporun hazırlanması gerekmektedir. Covid-19 virüsü etkilerini de dikkate aldığımızda normal döneme geçildiğinde belgelendirme yükümlülüklerinin yerine getirilmesi için kısa bir süre kalabilir. Bu konuda risk alınmamasını ve çalışmalara bir önce başlanılmasında yarar olduğunu düşünüyoruz.
Ayrıca belirtmemiz gerekirse, uzun yıllardır müşahede ettiğimiz üzere faaliyet raporu benzeri ve yeterli analiz içermeyen çalışmaların Taslak Tebliğ’de detaylı olarak açıklanan ve İdarenin aradığı transfer fiyatlandırması belgelendirmesini karşılamadığını düşünmekteyiz.
“Taslak Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında Genel Tebliğ (Seri No: 1)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ” ve transfer fiyatlandırması mevzuatında yapılan son değişiklikler ile ilgili sorularınız için lütfen bize ulaşınız.
Teşekkürler sayın Ramazan Biçer
Ramazan Biçer, Advanced LLM. İn International Tax Law
2020-49 Covid-19’a Sosyolojik Bakış
2020, COVID-TR, MemorandumsHafta Sonu Okuması – Bülten
No : 2020-49
Tarih : 26 Nisan 2020
Konu : Covid-19’a Sosyolojik Bakış
Merhabalar, iyi hafta sonları dileriz.
Malum, COVID-19 salgınının önlenmesi ve etkilerinin azaltılması amacıyla yapılan her türlü düzenlemeyi sizlerle paylaşıyoruz.
Hafta sonları ise sokağa çıkma yasağını da göz önünde bulundurarak “hafta sonu okuması” serisi adı altında konusunun uzmanlarına sorduğumuz çalışmaları size iletmek istiyoruz.
Bugün çok merak edilen bir konuyu ele alacağız. Covid-19’a Sosyolojik Bakış.
Şimdi sözü Sosyolog Ceren Zeytinoğlu’na bırakalım. Keyifli okumalar, sağlıklı günler dileriz.
1. Sosyoloji üretimini nasıl yapar yani dışarı çıkamama durumu sosyologları nasıl etkiliyor? Bununla başlayalım mı?
Sosyoloji, bilinenin aksine sadece toplumu ve içindeki toplulukları inceleyen bir bilim dalı değil, aynı zamanda sağlıklı toplumsal ilişkiler ve “toplumsallık” yaratmak için çalışan insanlar topluluğudur. Sosyologlar içinde bulundukları insan gruplarının çıkmazlarını teşhis edip, bunu tarihsel perspektiften geçirip, gerçek hayata uygulanabilecek iletişim çözümleri üretmekle mükelleflerdir. Bu nedenle biz sosyologlar işimiz gereği dışarı çıkıp, farklı insan gruplarına karışıp, çeşitli söylemlere ve görüşlere kulak aşinalığı geliştiririz. Saha çalışmalarından edindiğimiz gözlemler bizler için her türlü araştırma ve sonucun temelidir. Kuram aşinalığı, teorik bilgi ve genel anlamda “okuma” bizim yalnızca araç-gereç kutumuzdur. Asıl ham maddemiz dışarıda, sokaklarda, insanların kendilerini ifade etmek için bir araya geldikleri alan ve ‘an’lardadır.
2. Bu süreçte neler değişti hayatımızda, iş rutinlerinde, firmalarda, neler oluyor? Siz nasıl görüyorsunuz? Verimlilik mesela daha mı arttı ya da azaldı?
Covid-19’un küresel salgın ilan edildiği 11 Mart 2020 gününden itibaren Türkiye de aldığı önemleri sıkılaştırmaya başladı. Beyaz yaka ve ofis çalışanlarının büyük bir kısmı 9 Mart haftası itibariyle evlerine çekilip günlük iletişimlerinin hepsini çevrimiçi gerçekleştirmeye başladılar. Toplantılar Zoom’a, fikir alış verişleri Facetime’a, ofis içi “bi kahve içelim”ler Whatsapp’a kaydı. Beyaz yaka çalışanlar her gün ortalama 1 saatlerini vasıta içinde geçirirken, bu zaman uyku süresine eklendi. İlk başta “işler daha hızlı biter” diye düşünülürken, artık zaman kontrolü yapmanın çoğu beyaz yaka için zor olduğunu söyleyebiliriz. Yaptığım görüşmelerde ortaya çıkanlar beyaz yakanın ev işi, kişisel zaman, iş zamanı ve dinlenme alanlarını ayırmakta zorlandığı; ya çok çalışarak kendini bitirdiği ya da toplumdan kopmuşluk ve yalnızlık hissiyatıyla motivasyonun düştüğü oldu. Bu iki durumu engellemek için şirketlerin insan kaynakları birimleri çalışanlara “Evde Verim Nasıl Yakalanır?” temelli içerik desteği sağlıyor. Burada öne çıkan üç nokta işe şöyle: (1) Çalışma köşeniz ayrı olsun, orada yemek yemeyin. (2) Zaman kontrolü ve ayarlaması yapın. (3) Ofisteymiş gibi yemek arası ve paydos yapın.
3. Biz vergi danışmanlığı yapıyoruz biliyorsunuz ve görülen o ki kamu maliyesi maalesef çok hazırlıksız yakalandı, Almanya ve ABD gibi trilyon dolarlık ekonomik paketler açıklanamadı ülkemizde. Bu açıdan, neler yapılabilir, alınan önlemlere bakınca?
Türkiye Raporu’nun verilerine göre halen toplumun %20-30 arası evine ekmek götürebilmek için dışarı çıkıyor. Yani az önce anlattığım uzaktan çalışabilen, verimliliğini konuştuğumuz insan kitlesi ne yazık ki Türkiye’de çoğunluğu oluşturmuyor. Mavi yaka, temizlik işçileri, kasiyerler, kargo çalışanları ve her türlü fiziksel çabayla para kazanan bireyler maske ve eldiven takarak para kazanmaya devam etmeye çalışıyorlar. Bu kitle için “üst düzey önlemler”in Nisan başı itibariyle alınmaya başladığını gözlemleyebiliriz. Mart ayında halen maske takmayan kasiyerler ve çöp işçileri varken şu anda dışarıda maske takmamak kanun ihlali olarak geçiyor. Tabii, burada konuşulması gereken ilk mesele, bu toplumsal kesimin neden dışarıda olduğu. Bunun yanıtı aslında son derece basit. 2018 yazından itibaren ekonomik darboğazda olan Türkiye’nin şu anda toplumunu “kaslarını” çalıştırtmayıp kamu kaynaklarından geçindirecek bir parası yok. “Biz Bize Yeteriz Türkiyem” kampanyasının temelinde de Corona ile savaştan ziyade, Corona sonucunda kısa sürede etkilerini market alışverişlerimizde ve vergi ödemelerimizde hissetmeye başlayacağımız ekonomik krizden korunma çabası yatıyor. Mavi yaka, hafta sonları ve milli bayramlarda gelen sokağa çıkma yasaklarıyla korunmaya çalışılıyor. Bu kesimin dışarıda çalışmaya devam etmesi birçok açıdan Türkiye için doğru karar olsa da alınan önlemlere “rastgele test yapma“nın da eklenmesi gerekiyor. Türkiye sağlık kurumları açısından zengin bir ülke. Hastanelerin yanı sıra onbinlerce irili ufaklı sağlık ocakları bulunuyor. Bu sağlık ocaklarının işleyişi değiştirilerek test alanlarına çevrilebilir ve böylece dışarıdakiler arasında yayılma hızı bir ölçüde “verileştirilebilir“.
4. Sizce herkes çalışanlar gibi mi etkilendi, yani çalışmayanlar, ev kadınları veya iş dünyasının doğrudan içinde olmayanlar, onlar nasıl etkilendi?
Tabi ki, herkes aynı şeyi yaşamıyor. Farklı bir Corona deneyimi yaşayan üçüncü toplumsal kesim ise -içindeki potansiyeli ortaya çıkarma ve zaman yaratmakta zorlanan- yeni mezun, ev kadını ve iş dünyasının dışında olan bireyler. Corona sürecinin en fazla bu insan grubuna yaradığını söylemek mümkün. Sabah kahvaltısından sonra oturdukları online ivy league dersleri, denedikleri yeni ekmek tarifleri, spor videolar, TikTok maceraları, puzzle çabaları ve ‘challenge‘ kafaları ile sosyal medya üzerinden de ev içi lüks yaşamlarını paylaşmaya devam ediyorlar. Sosyal medya demişken, yapılan son araştırmalara göre sosyal medya bazlı depresyon oranlarında büyük düşüş olduğu söyleniyor. Bunun nedeni olarak da herkes evde olduğu için sosyal karşılaştırma bazlı eksik hissetmelerde ciddi bir düşüş olması gösteriliyor.
5. Bunu biraz daha açar mısınız, insanlar bu süreci nasıl atlatıyor, daha mı küçük şeylerle mutlu olmayı öğrendik mesela?
Siz mutluluk demişken, örneğin 2000 yılından beri “Mutluluğun Bilimi” üzerine çok kapsamlı çalışmalar yapıldı. Bu araştırmaların hepsi neredeyse aynı şeyi gösterdi: para, evlilik, güzel eşyalar ve mutluluk arasında direkt bir ilişki yok; hatta neredeyse bu üç öğeye sahip insanlar arasında mutluluk oranları daha düşük. Bir diğer sonuç ise; çevresindekilerden “daha iyi bir yaşantısı” olduğunu düşünen bireylerin “daha kötü yaşadığını düşünenlere” göre ciddi oranda daha mutlu olduğu. Yani mutlu hissetme ve sosyal karşılaştırma arasında çok kuvvetli bir ilişki var. Bütün dünyanın aynı anda geçtiği Corona süresinde ise, sosyal karşılaştırma bazlı mutlu hissetmeler genelde şu minvalde yaşanıyor: “Yakınlarım iyiler, ben sağlıklıyım, hasta değilim, sanırım dünyadaki şanslı gruptanım”. Daha önce hayatın güldüğü kesime ait hissetmeyen insanların sağlıklarının öneminin farkına varmış ve şükretmeyi hatırlamış oldukları gözlemleniyor.
6. Hastalar ve hasta yakınları nasıl hissediyor peki, onlarla nasıl iletişim kurulmalı?
Aslında en fazla konuşmamız gereken kesim ise hastalar ve hasta yakınları. Bir kere bu insan grubunun genel olarak bir bilinmezlikten kaynaklanan korku hissiyatıyla hareket ettikleri söylenebilir. Hangi teste güveneceklerini, hastalarının hangi hastanede daha iyi bakım göreceğini ve kendi ruhsal durumlarını düşünürken bu insanların “günlerinin kaybolduğu” söylenebilir. Hastalar arasında da üç gruptan bahsedebiliriz. Hastanedekiler, evde ayakta geçirenler ve evde ağır geçirenler. Her grubun duygu durumu farklı ve aslında nihai hedef hastaneye gitmemek, hastanedeyseler de yoğun bakıma çıkmamak. Bu nedenle tedavinin çok katmanlı bir süreç olduğunu söylemek mümkün. Bütün bu hikâyede en zor olan kısım ise diğer hastaların aksine Covid-19 hastalarının bütün süreci tek başlarına geçirmeleri. Hastaneye yattıktan sonra yakınlarını görememeleri, evdekilerin de kendilerini bir odaya izole ederek iyileşmeye çalışmaları. Burada önemli olan, hasta olmayanların hasta olanlara doğru iletişim modelleriyle destek vermeleri. Her gün ‘Nasılsın? Daha iyi misin?’ gibi sonuç odaklı sorulardansa ‘Bu yeni ilaç sana nasıl hissettirdi? Bugün en çok şükrettiğin şey ne oldu?’ gibi süreç bazlı sorularla yaklaşmak doğru olacaktır.
7. Bu ne zaman biter, toplumsal etkileri daha ne kadar sürer, sonuçta nasıl bir topluma dönüşeceğiz, bir sosyolog olarak nasıl görüyorsunuz?
Covid-19 salgını, ne yazık ki, 4 ay içerisinde paketlenip geçmişe kaldırılacak bir dönem olmayacak. Bill Gates’in geçen hafta The Financial Times‘a verdiği 20 dakikalık mülakatta söylediği gibi aşının bulunup bütün dünya nüfusuna ulaştırılması en iyi ihtimalle 18 ayı bulacak. Dolayısıyla 2020 sonuna kadar Covid-19 belasının yok olacağını söylemek pek mümkün değil. Evet, karantina kuralları hafifletilip yurt içi ulaşım bir nebze açılabilir ve sevdiklerimizi yazın 1.8 metre uzaktan da olsa görebiliriz belki. Fakat bu süreçte de hastalık tehdidi hala sürecek ve tedbirler var olmaya devam edecek. Yakın gelecekte her zaman yanımızda taşıdığımız “Sağlık Kartları“nın oluşacağını, uçağa binmenin nasıl bir şey olduğunu unutacağımızı, dışarıdan temin edilen yemek, içecek ve eğlence ürünleri/deneyimlerinde düşüş olacağı ve çoğu insanın bu süreçten daha “meziyetli ve becerikli” bireyler olarak çıkacağını söylemek mümkün. Bu süreçte önemli olan fiziksel halimiz kadar zihinsel halimize de önem göstermek, daha doğrusu farkında olarak yaklaşmak.
8. Biliyorsunuz, bizim yazılarımızı daha çok şirket yönetim kurulları, mali işler, finans, insan kaynakları bölümleri ve ekonomiyi takip edenler okuyor, onlara ne söylemek istersiniz?
Corona, sadece bir sağlık krizi değil. Aynı zamanda bir ekonomik ve sosyal kriz. Bu krizde bir kısım insan hastalarını düşünürken, çok daha büyük bir kısım geçimlerini düşünüyor. Kendini ekonomik olarak daha rahatta hisseden insanların kişisel bütçelerinden toplumsal yardımlaşmaya pay ayırmaları büyük önem arz ediyor. Aylık gelirin belirli bir kısmını kiraya, market alışverişine ve eğlenceye nasıl ayırıyorsak toplumsal yardımlaşmaya da aynı şekilde bir bütçe ayırmamız gerekiyor. Herkesin çevresinde takip ettiği ve güvendiği dernek ya da vakıflar vardır. Lütfen eğer kendinizi “çevrenizdeki insanlara göre daha şanslı” hissettiğiniz bir noktadaysanız bu derneklerle iletişim kurun ve ne yapabileceğinizi araştırın. Artık biliyoruz ki en küçük damla bile çok büyük fark yaratabiliyor.
9. Son olarak, insanı diğer canlılardan ayıran temel bir faktör, sosyal varlıklar olmamız. Bu açıdan neler söylemek istersiniz?
Sosyologlar, toplumun ve dolayısıyla medeniyetin nerede başladığına dair fikir birliğine varabilmiş değil. Klasik sosyoloji kuramından gelenler, medeniyetin tarımın gelişmesi sonucu daha fazla besinin dağıtılmasıyla başladığını söylerler. Fakat Göbeklitepe kazılarının ibadet ihtiyacının yerleşik hayata geçilmeden önce başladığını kanıtlaması üzerine, bir grup sosyolog medeniyetin toplumun beraber inanma ritüelleriyle başladığını söylemekteler. Bütün bunların ötesinde, Margaret Mead’in çok güzel bir açıklaması var: Mead toplumsal medeniyetin ayağı kırılan insanla başladığını söyler. Der ki, “Hayvanlar aleminde ayağınız kırılırsa ölürsünüz. Tehlikeden kaçamazsınız ve su içmek için nehre gittiğinizde avlanırsınız. Fakat insanlar aleminde ayağınız kırılır ve yakınınızdaki bir insan iyileşme süresince sizinle olmaya gönüllü olursa, sağlığınıza kavuşabilirsiniz. Yanınızdaki insan hem sizin güvenliğinizi sağlar hem de iyileşmeniz için yardımda bulunur. Yardıma ihtiyacı olan bir insana zor zamanlarda yardım etmek, medeniyetin başladığı yerdir.”
Covid-19 bize medeniyetimizin nelere kadir ve nerelerde kırılgan olduğunu gösteriyor. Hepimize düşen kendi durumumuza dışarından bakıp elimizden ne geliyorsa yapmak ve yanımızdakine elimizi uzatamıyorsak bile düşüncelerimizi ulaştırarak yardım etmek.
Bize zaman ayırdığınız için çok teşekkürler, Ceren Zeytinoğlu*
*Ceren Zeytinoğlu, amacı olumlu sosyal etki yaratmak olan bir sosyologdur. Eylül 2018’de KonuŞu’yu kurmuştur ve halen yöneticiliğini yapmaktadır.
Daha fazla bilgi için instagram/konusuistanbul
Sokağa çıkamasak da hep beraber, birlikteyiz, bizi okuduğunuz için teşekkür ediyoruz.
Saygılarımızla,
Şaban Küçük
2020-48 (Covid-19) Türkiye’de sağlık harcamaları ve OECD ile karşılaştırması
2020, COVID-TR, MemorandumsHafta Sonu Okuması – Bülten
No : 2020-48
Tarih : 24 Nisan 2020
Konu : Türkiye’de sağlık harcamaları ve OECD ile karşılaştırması
Merhabalar, iyi hafta sonları dileriz.
Malum, COVID-19 salgınının önlenmesi ve etkilerinin azaltılması amacıyla yapılan her türlü düzenlemeyi sizlerle paylaşıyoruz.
Hafta sonları ise sokağa çıkma yasağını da göz önünde bulundurarak “hafta sonu okuması” serisi adı altında konusunun uzmanlarına sorduğumuz çalışmaları size iletiyoruz.
Bugün çok merak edilen bir konuyu ele alacağız. Türkiye’de sağlık harcamalarının mali perspektifini ve OECD ile karşılaştırmasını sunacağız. Konusunda değerli bir uzman ile Türkiye’de sağlık sektörünün mali boyutunu konuşmak istiyoruz. Soru cevap tarzında ve ilginizi çekmesi için daha çok grafik ve güncel istatistiklerle. Sayın Mehmet Atasever, Sağlık Bakanlığında Strateji Geliştirme Başkanlığı da yapmış, konuya Türkiye’de en vakıf isimlerden bir tanesi.
Yarın ise Covid-19’a sosyolojik bir bakış açısı ile bakacağız.
Keyifli okumalar, sağlıklı günler dileriz.
Türkiye’de Sağlık Sektörünün Mali Boyutu
Kamu maliyesinde kamusal mal olarak tabir edilen ve piyasaya bırakılırsa eksik üretim ve tüketim olacağı için Devletin müdahil olduğu bazı mal türleri vardır. Eğitim, adalet, hukuk gibi. Sağlığın bu anlamda ne kadar kamusal ya da yarı kamusal bir mal olduğu yıllarca tartışılmıştır.
İçinden geçtiğimiz günlerde en çok duyduğumuz kelimeler, sağlık, aşı, WHO (Dünya Sağlık Örgütü), pandemi, yoğun bakım yatağı gibi daha birkaç ay önce daha sıradan kullandığımız veya bildiğimiz kavramlardı. Bugün bütün dünya sabah akşam aynı gündemle yaşıyoruz, dışında kalmak çok mümkün olmuyor.
Şimdi sorular ve cevaplarla başlayalım. Efendim hoş geldiniz öncelikle.
Türkiye ve OECD Ülkelerinde 2002-2018 dönemi gerçekleşen sağlık harcamalarının GSYH içindeki payı aşağıdaki Tablo 1’de gösterilmiştir. Ülkemizde yıllar itibariyle sağlık harcamalarının payı OECD ülkelerinin ortalamasının yarısı kadardır.
Tablo 1. Sağlık Harcamalarının GSYH İçindeki Payı, (Milyon TL, %), (2002-2018)
(a)
(b)
(%)
Kaynak: TÜİK, OECD Health Data 2018
2. Peki bu rakamları nasıl değerlendirmeliyiz?
Türkiye’de 2002 yılından itibaren sağlık hizmetlerinde sağlanan gelişmelere rağmen sağlık harcamalarının GSYH içindeki payında düşme görülmektedir (%4,4). OECD 2018 yılı ortalaması olan %8,8’e kıyasla oldukça düşük olan Türkiye’nin (%4,4) değerlendirilirken yaşlı/çocuk nüfus oranı ve sağlık personel sayısı gibi faktörler göz önüne alınmalıdır (Tablo 1).
Kaynak: TÜİK
2002 ile 2018 yılları karşılaştırıldığında Türkiye’de sağlık harcamalarının GSYH oranı %5,2’den %4,4’e düşmüştür. 2002-2018 yıllarındaki sağlık hizmetlerinde sağlanan önemli gelişmelere rağmen sağlık harcamalarının GSYH içindeki payı düşmüş olması sağlık hizmetlerinin finansal yönetimi açısından önemli bir başarıdır (Grafik 1).
3. Toplam sağlık harcamaları ne kadar doğru bir ölçüt, nüfusu da düşünerek kişi başı sağlık harcamalarına bakılsa nasıl bir tablo ortaya çıkmaktadır?
Kişi Başı Sağlık Harcamaları
Türkiye’de 2002-2018 döneminde yıllara göre kişi başı sağlık harcamaları aşağıdaki gibi gerçekleşmiştir. Burada yıllar itibariyle nominal rakamlar kullanılmakla birlikte, 2018 yılı rakamlarıyla da gösterilmek suretiyle reel bir değerlendirme yapılabilir.
Grafik 2. Kişi Başı Sağlık Harcamaları, (2002-2018), (TL)
Kaynak: TÜİK verileri kullanılarak sn. Atasever tarafından hesaplanmıştır.
4. Cepten yani vatandaşın yaptığı harcamaları da görebilir miyiz?
Cepten Yapılan Sağlık Harcamaları
Sağlık sistemi ve bireyler açısından önemli amaçlara hizmet eden cepten harcamalar bireyler, toplum ve sistem için çeşitli açılardan olumsuz sonuçlar doğurabilir. Sağlık hizmetlerine olan talep, cepten harcamalar ile kontrol altında tutularak toplam sağlık harcamasındaki aşırı ve gereksiz artışlar önlenebilir. Ancak cepten harcamalar “gerekli/elzem” sağlık hizmetlerine erişim ve kullanım için bir finansal engel oluşturduğunda, gelecekte çok daha pahalı sağlık hizmetlerinin kullanılması anlamına gelebilir. Bu durum sağlık ihtiyacı daha fazla ancak ödeme gücü düşük özellikle yoksul bireyler için geçerlidir. Bu nedenle cepten harcamaların iki önemli olumsuz etkisi, daha kötü sağlık düzeyi ve artan sağlık harcamaları olarak belirtilmekte, cepten harcamaların verimliliği ve hakkaniyeti sağlayamadığı vurgulanmaktadır.
Grafik 3. Cepten Yapılan Sağlık Harcamasının Toplam Sağlık Harcaması İçindeki Oranı, (%), (Milyon TL), (2002-2018)
Kaynak: TÜİK
Türkiye’de toplam sağlık harcaması içinde cepten yapılan sağlık harcaması yıllar itibarıyla azalış göstermiştir. 2002 yılında %19,8 olan bu oran 2018 yılında %17,3’e gerilemiştir (Grafik 3). Bu durum Türkiye’de kamu finansman etkisinin artması ve sosyal devlet olgusunun pekiştirilmesi olarak değerlendirilmektedir.
5. Afet veya katastrofi durumunda bu harcamalar nasıl yapılmakta ve finanse edilmektedir?
Katastrofik cepten harcama genellikle “sağlık harcamasının belli bir dönemde toplam hane geliri veya harcamasının belli bir yüzdesini aşması” olarak tanımlanır. Bu durum sağlık harcaması nedeniyle hanehalklarının yoksullaşmasına yol açabilir. Katastrofik harcamalar temel olarak yoksulluk, sağlık hizmetinden yararlanamama durumu ve risk değerlendirme mekanizmalarının yoksunluğundan kaynaklanmaktadır.
Grafik 4. Katastrofik Sağlık Harcamaları, (2002-2018), (%), (Türkiye)
Kaynak: TÜİK
Türkiye’de 2003 yılında sağlık sistemindeki aksaklıklar nedeniyle uygulamaya konulan Sağlıkta Dönüşüm Programı, Cepten Sağlık Harcamalarının hane halkı refahını olumsuz etkileyen finansal katastrofiden büyük oranda korunmuştur. Ayrıca 5510 sayılı kanunun 67’nci maddesi ile sigortalı olsun veya olmasın herkesin salgın hastalık, iş kazası ve meslek hastalığı durumlarında her türlü sağlık yardımından ücretsiz yararlanması, 18 yaş altı tüm nüfusun ve eğitim görenlerin GSS kapsamına alınması yoksul hanelerinin sağlık harcamaları nedeniyle katastrofiye düşme olasılığını azalttığı değerlendirilmektedir.
6. İlaç harcamaları da kapsama dahil mi, orada nasıl bir seyir görüyorsunuz?
İlaç Harcamaları; Perakende (serbest eczanelerden temin edilen ilaçlar) ilaç harcamaları ile sağlık hizmet sunucularında tedavi gören vatandaşlar için kullanılan ilaçlar, yurt dışından getirilen ilaçlar ve Sağlık Bakanlığı tarafından temin edilen aşı harcamalarından oluşmaktadır.
Tablo 2. Toplam İlaç Harcamaları, (2002-2018), (milyon TL/USD)
Artış (%)
Kaynak: Bağcı ve Atasever
2002 yılına göre 2018 yılında ilaç harcamalarında (yatan hasta ilacı ve aşı giderleri dâhil) nominal olarak %552 reel olarak ise sadece %43’lük bir artış olmuştur (Tablo 2). 2002 yılında %2,1 olan toplam ilaç harcamaların GSYH içindeki payı 2018 yılında %1,3’ye düşmüştür (Grafik 5).
Grafik 5. Toplam İlaç Harcamaları ve GSYH İçindeki Payı, (2002-2018), (Milyon TL)
Kaynak: Bağcı ve Atasever
Yıllara Göre Kişi Başı İlaç Harcamaları
Grafik 6. Kişi Başı İlaç Harcamaları, (2002-2018), (TL)
Kaynak: Bağcı ve Atasever
2002 yılında göre 2018 yılı rakamlarıyla 479 TL civarında olan kişi başı ilaç harcamaları 2018 yılında %7,5 artarak 515 TL’ye yükselmiştir (Grafik 6).
7. Dünyada sağlığa en çok hangi ülke para harcıyor, Türkiye bu listede nerede duruyor
Cari Sağlık Harcamalarının GSYH İçindeki Payının Uluslararası Karşılaştırılması
Grafik 7. Kişi Başı Cari Sağlık Harcamalarının Uluslararası Karşılaştırılması, (%), (2018), (SGP USD)
Kaynak: TÜİK, OECD Health Data 2019 Not: Türkiye verisi 2018 yılına aittir. Ülkelere ait değerler 2015 yılı veya ulaşılabilen en yakın yıl değerleridir
Türkiye’de satın alma gücü paritesine göre USD olarak 2018 yılında kişi başı 1.227 SGP USD cari sağlık harcaması yapmıştır. Meksika’dan sonra OECD ülkeleri arasında kişi başı en düşük sağlık harcaması yapan ülke olan Türkiye, vatandaşlarına sağladığı kaliteli ve kolay erişilebilen sağlık hizmetleri ile Dünya’da örnek gösterilen ülkeler arasındadır (Grafik 7).
İlaç Harcamalarının Uluslararası Karşılaştırılması
Kaynak: OECD Health Data NOT: *Ülkeler 2017 , Danimarka ve Japonya 2015, Meksika 2014, Fransa 2013 Diğer ülkeler 2016 yılı verisidir.
Türkiye’de satın alma gücü paritesine göre USD olarak 2017 yılı kişi başı ilaç harcaması 306,5 SGP USD, 2016 yılı kişi başı ilaç harcaması 284,6 SGP USD,’dir. Bu tutar OECD ülkelerinin 2016 yılı ortalamasının (447 SGP USD) altındadır (Grafik 8).
8. Son olarak ülkemizde sosyal güvenlik alanında ne durumdayız, özellikle salgını da düşünerek bir özet yapar mısınız?
Türkiye’nin Sosyal Güvenlik Sisteminde Sağlanan Gelişmeler
2003 yılından itibaren sağlığın finansmanı ile ilgili sağlanan diğer gelişmelerin en önemli olanlarını şöyle sıralayabiliriz.
Sağlık Bakanlığına 2019 yılı için Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu ile 48,891 Milyon TL ödenek tahsis edilmiştir. Döner sermaye bütçesi ise 48,064 Milyon TL’dir. Toplam 96,955 Milyon TL’lik bütçenin %49,57’si döner sermaye kaynaklarından, %50,43’ü genel bütçe kaynaklarından oluşmaktadır (Sağlık Bakanlığı, 2020). 2020 yılı Sağlık Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının Merkezî Yönetim Bütçe ödeneği 59,278 Milyon TL’dir.
9. Çok teşekkürler, bu salgını güvenle atlatacak bir sosyal güvenlik ve sağlık sistemimiz olduğunu anlıyoruz, bunu gönül rahatlığıyla söyleyebilir miyiz
Ülke ekonomileri için makroekonomik dengelerin sağlanması kadar, en azından bu dengelerin sürdürülebilir olması da önemli bir konu haline gelmiştir. Son yıllarda sürdürülebilirlikle ilgili olarak gündeme gelen konuların en başında sağlık hizmetlerinde finansal sürdürülebilirliktir. Özellikle uzun dönemde sağlık finansmanının sürdürülebilirliği son yıllarda makroekonomik politikaya ilişkin analizlerin odağına oturmaktadır. Şu durumda bir ülkede sağlık politikalarının belirlenmesi ve başarılı bir şekilde uygulanması açısından finansal sürdürülebilirliğin önemi yadsınamaz bir hal almaktadır. Sağlık sistemin temel amacı toplumun sağlık düzeyini yükseltmek ve geliştirmektir. Bu amaca ulaşmak için sağlık tüm vatandaşlarca erişilebilir, hakkaniyetli, kaliteli ve sürdürülebilir olması gerekmektedir.
Sağlık hizmetlerinde sürdürülebilirliğin temel unsuru ise sağlık politikası tartışmalarının merkezinde olan finansal sürdürülebilirlik olmaktadır. Finansal sürdürebilirlik artan maliyet baskıları ile sınırlı kaynaklar arasında bir dengeyi gerektirmektedir.
Sağlık sisteminde finansal sürdürebilirlik kavramı, sağlık sisteminin kendisinden beklenen sorumluklarını yerine getirebilmesi için yeterli kaynak toplayabilmesi ve topladığı kaynaklarla sağlık statüsünü korumak ve sağlık statüsünü geliştirme sorumluluğunu yerine getirebilme kabiliyeti olarak tanımlanabilir. Başka bir ifadeyle sağlık sisteminin faaliyetlerine devam edebilmesi için fonların yeterli seviyede devam edebilme kapasitesi finansal sürdürülebilirlik olarak tanımlanabilir. Nihayet Türkiye sağlık sisteminde 2003 yılından itibaren uygulanmakta olan “Sağlıkta Dönüşüm Programı”’nın amacı, kaliteli ve çağdaş sağlık hizmetlerini adil ve hakkaniyetli bir şekilde halka sunan, yüksek sağlık giderlerine karşı etkin mali koruma sağlayan ve finansal olarak sürdürülebilir bir sistem kurmaktır. Sağlık hizmetlerine olan talebin sürekli artış eğilimde olması sağlık hizmet sunumu için var olan finansman, insan kaynağı ve diğer kaynaklar azaldıkça “sürdürülebilirlik açığı’’ ortaya çıkmakta ve bu açık giderek büyümektedir. Uzun vadede hayatta kalmak için sağlık sistemlerinin hedeflerini karşılayacak yeterli kaynağa sahip olması ve değişen çevreye uyum sağlayabilmesi gerekmektedir.
Sağlık sisteminde finansal sürdürülebilirlik değerlendirilirken ve ölçülürken ağırlıklı olarak sağlık harcamaları ve kaynakları ile ilgili göstergeler kullanılır. Sürdürebilirlikle ilgili ortaya konan en yaygın göstergeler; toplam sağlık harcamalarının GSYİH içindeki oranı, kamu sağlık harcamalarının GSYH’ye oranı, kamu sağlık harcamalarının kamu gelirleri içindeki oranı, kamu sağlık harcamalarının ortalama büyüme oranına karşılık GSYİH’deki büyüme oranı, faiz dışı kamu sağlık harcaması içindeki sağlık harcamasının oranı, vergi gelirleri oranı ile kamu sağlık harcaması artış oranlarıdır. 2002- 2018 döneminde sağlık harcamaları %782 oranında artış göstermiştir. Oysa bu dönemde GSYİH artışı % 937 ile sağlık harcamalarının artışının üzerinde gerçekleşmiştir. Dolayısıyla bu dönemde sağlık harcamalarının hızlı yükselmesine rağmen toplam sağlık harcamaları ile kamu sağlık harcamalarındaki artışların, Türkiye’deki ekonomik büyüme daha hızlı (GSYİH artışı) olduğu için karşılanabilir düzeyde kaldığı söylenebilir. Bununla beraber Türkiye sağlık harcamalarının GSYİH içindeki oran 2002 yılında %5,2 iken bu oran 2018 yılında %4,4’e düşmüştür. Bu açıdan da Türkiye’de sağlık harcamalarının finansal sürdürülebilirliği hususunda kısa vadede bir sorun gözükmemektedir.
Son olarak Covid-19 pandemisi nedeniyle Dünya’da sağlık sistemlerinin test edildiği bu dönemde Türkiye sağlık sisteminin; bu tür krizlere oldukça dayanıklı olduğu, alt yapısının yeterli olduğu, vatandaşların düşük gelir düzeyinde bile sağlık hizmetlerine rahatlıkla erişebildiği, bunun için ilave bir harcama yapmak zorunda olmadığı ve Dünya’nın en hazırlıklı sistemlerinden biri olduğu ortaya çıkmıştır.
* Bize zaman ayırdığınız için çok teşekkürler sayın Mehmet Atasever
Saygılarımızla
Şaban Küçük
Kaynaklar:
*Bağcı, H., Atasever, M. (2020). Türkiye Sağlık Sistemi, Ankara: Akademisyen Kitabevi.
**Bağcı H.,Atasever M. (2019), 2002-2019 Türkiye İlaç Sektörü Analizi ve 2023 Vizyonu, Ankara: Nobel Yayınevi.
2020-47 (Covid-19) Nakdi Ücret Desteğinin Usul ve Esasları Yayımlandı.
2020, COVID-TR, MemorandumsTaxademy Bülten
No : 2020-47
Tarih : 24 Nisan 2020
Konu : Nakdi Ücret Desteğinin Usul ve Esasları Yayımlandı.
Merhaba,
Malum, COVID-19 salgınının önlenmesi ve etkilerinin azaltılması amacıyla ülkemizde ve dünya genelinde sosyal ve ekonomik hayata ilişkin birtakım tedbirler alınmaktadır.
Bu yasa ile getirilen en önemli düzenleme de nakdi ücret ödemesidir.
17 Nisan 2020 tarihinde 2020-45 sayılı sirkülerimizde detaylarını sizlere sunmuş olduğumuz ikinci önlem paketi olarak hazırlanan ve Meclise sunulan 15 maddelik kanun teklifi 16 Nisan 2020 tarihinde TBMM Genel Kurulunda kabul edilerek “7244 sayılı Yeni Koronavirüs (Covid-19) Salgınının Ekonomik ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun” olarak yasalaşmış ve 17 Nisan 2020 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Anılan Kanunun 7nci maddesiyle 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununa eklenen madde ile nakdi ücret ödemesi konusu düzenlenmiştir. Bununla ilgili ayrıntılar ise 22 Nisan 2020 tarihinde SGK’nın web sayfasında yayımlanan uygulamaya ilişkin usul ve esaslar ile belirlenmiştir.
Maddenin tam metnine sonra da Bakanlık tarafından yayımlanan usul ve esaslara bakalım.
Nakdi ücret desteğinden yararlanılabilmesi için ücretsiz izne ayrılan işçilere ilişkin aylık bildirimler, https://uyg.sgk.gov.tr/IsverenSistemi internet adresinden ücretsiz iznin verildiği ayı takip eden ayın 3’üne kadar işverenlerce yapılır. Bu şekilde bildirimi yapılan işçiler için ilgili aya ait Aylık Prim ve Hizmet Belgelerinde/Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamelerinde eksik gün nedeninin, “28-Pandemi Ücretsiz İzin” olarak seçilmesi gerekmektedir. 5510 sayılı Kanunun Ek-9 uncu maddesi kapsamında ev hizmetlerinde ay içerisinde 10 günden fazla sigortalı çalıştıranlar ise bu durum değişikliğini, ücretsiz iznin verildiği ayın sonuna kadar aynı eksik gün koduyla Sosyal Güvenlik İl Müdürlüklerine/Sosyal Güvenlik Merkezlerine bildirirler.
4857 sayılı Kanunun geçici 10 uncu maddesi kapsamında verilen ücretsiz izin bilgilerine ilişkin işverenler tarafından yapılan başvuru ve güncelleme işlemleri, ücretsiz iznin uygulandığı ayı takip eden ayın sonuna kadar SGK’ya bildirilir. Ancak bu şekilde uygulamanın yürürlükte olduğu sürenin tamamlanmasından sonra izleyen ay sonuna kadar yapılan ve hak doğurucu nitelikteki başvurular en fazla bir önceki ay için yapılır.
Kısa çalışma ödeneğine hak kazanamayanlar için APHB/MPHB bildirilmiş olan “18-Kısa Çalışma Ödeneği” gerekçesinin ikinci fıkradaki süreler içerisinde ”28-Pandemi Ücretsiz İzin” olarak güncellenmesi ve işverenler tarafından birinci fıkrada belirtilen esaslar çerçevesinde ücretsiz izin başvurusunda bulunulması gerekir. Ayrıca 17/4/2020 tarihinden sonra ücretsiz izne ayrılmasına rağmen, APHB/MPHB de ”28-Pandemi Ücretsiz İzin” eksik gün nedeni yerine yanlışlıkla başka bir koddan bildirim yapanların, eksik gün kodunun değiştirilmesi için SGK’nın ilgili il müdürlüğü/sosyal güvenlik merkezine başvurmaları gerekir.
İşveren, Nakdi Ücret Desteğinin uygulama süresi kapsamında, ilgili ayda işçinin ücretsiz izne ayrıldığı gün sayısını, işçinin T.C. Kimlik Numarasını, işçinin IBAN numarasını ve cep telefonu bilgilerini SGK işveren sistemi başvuru ekranı üzerinden bildirir.
2. İşsizlik ödeneğinden yararlanamayan işçiler ne yapacaklar?
15/03/2020 tarihinden sonra iş sözleşmesi feshedilen ancak işsizlik ödeneği başvurusuna rağmen bu ödeneğe hak kazanamayan işsizlerin nakdi ücret desteği ödemeleri, ayrıca başvuru yapmalarına gerek bulunmaksızın İŞKUR tarafından resen gerçekleştirilir.
15/03/2020 tarihinden sonra 4447 sayılı Kanunun 51 inci maddesi kapsamında iş sözleşmesi feshedilen ancak işsizlik ödeneği başvurusunda bulunmayan işsizlerin nakdi ücret desteği ödemeleri, https://esube.iskur.gov.tr adresinden veya e-Devletten işsizlik ödeneği başvurusunda bulunmaları üzerine İŞKUR tarafından gerçekleştirilir.
3. Peki, hak kazanma şartları nelerdir?
Ücretsiz izne ayrılanlar açısından;
Koşullarını birlikte taşımaları ve işverenleri tarafından 5 inci maddenin birinci fıkrası kapsamında gerekli bildirimin yapılması halinde, 4857 sayılı Kanunun geçici 10 uncu maddesi kapsamında ücretsiz izne ayrıldıkları süre kadar nakdi ücret desteğine hak kazanır.
İşverenleri tarafından kısa çalışma başvurusunda bulunulan ve başvurunun kabul edilmesine karşın gerekli prim şartlarını sağlamadığı gerekçesiyle kısa çalışma ödeneğine hak kazanamayanlar, birinci fıkradaki koşulları taşımaları ve işverenleri tarafından ilgili dönem için eksik gün gerekçelerin in 4857 sayılı Kanunun geçici 10 uncu maddesi kapsamında verilen ücretsiz izin olarak güncellenmesi halinde, ücretsiz izne ayrıldıkları süre kadar nakdi ücret desteğine hak kazanır.
15/3/2020 tarihinden sonra 4447 sayılı Kanunun 51 inci maddesi kapsamında iş sözleşmesi feshedilen ve yine aynı Kanunun diğer hükümlerine göre işsizlik ödeneğinden yararlanamayan işçiler, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan yaşlılık aylığ1 almamaları kaydıyla, 4857 sayılı Kanunun geçici 1O uncu maddesinde yer alan fesih yapılamayacak süreyi geçmemek üzere, işsiz kaldıkları süre kadar nakdi ücret desteğine hak kazanır.
4447 sayılı Kanunun 50’nci maddesinin dördüncü fıkrasının birinci cümlesi doğrultusunda daha önce hak ettiği işsizlik ödeneği süresini dolduruncaya kadar işsizlik ödeneği tekrar başlatılanlar, 4857 sayılı Kanunun geçici 10 uncu maddesinde yer alan fesih yapılamayacak süreyi geçmemek üzere, ödemenin bittiği tarihten itibaren nakdi ücret desteğine hak kazanır.
4. Ödeme süresi ne zaman ve bu tutardan bir kesinti yapılacak mı?
Nakdi ücret desteğinin süresi, 4857 sayılı Kanunun geçici 10 uncu maddesi kapsamında ücretsiz izne ayrılanlar için, 17/4/2020 – 17/7/2020 tarihleri arasında ücretsiz izinli olunan süreleri kapsar. Cumhurbaşkanı tarafından 4857 sayılı Kanunun geçici 10 uncu maddesinde yer alan fesih yapılamayacak sürenin uzatılması halinde, nakdi ücret desteği de aynı süre için uzatılacaktır.
15/3/2020 tarihinden sonra 4447 sayılı Kanunun 51 inci maddesi kapsamında iş sözleşmesi feshedilen ve yine aynı Kanunun diğer hükümlerine göre işsizlik ödeneğinden yararlanamayan işçiler için nakdi ücret desteğinin süresi, 17/4/2020 – 17/7/2020 tarihleri arasında işsiz olarak geçen süreleri kapsar. Cumhurbaşkanı tarafından 4857 sayılı Kanunun geçici 10 uncu maddesinde yer alan fesih yapılamayacak sürenin uzatılması halinde, nakdi ücret desteği de aynı süre için uzatılacaktır.
Nakdi ücret desteğini hak eden her bir kişi için yapılacak ödeme, 39,24 TL olarak belirlenen bir günlük tutardan damga vergisi düşüldükten sonra hesaplanan tutar ile ödemeye hak kazanılan gün sayısı çarpımı sonucu elde edilecek tutara tekabül eder.
Hesaplanan ödeme tutarından damga vergisi hariç herhangi bir kesinti yapılamaz. Son zamanlarda çok tartışıldığı için söyleyelim bu tutar gelir vergisine veya veraset ve intikal vergisine tabi değil
Nakdi ücret desteği, 1 ay içerisinde en çok 30 gün olmak üzere ödeme kanalları yoluyla işçinin kendisine ödenir.
Birden fazla işyerinde çalışırken, bu işyerlerinden 4857 sayılı Kanunun geçici 10 uncu maddesi kapsamında ücretsiz izne ayrılanlar adına işverenler tarafından bildirilen prim ödeme gün sayılan toplanır. Bu kişiler adına 30 günden eksik kalan gün sayısı kadar nakdi ücret desteği ödenir. İlgili ayda toplamda 30 gün ve üzeri prim bildirimi yapılması durumunda, bu kişiler nakdi ücret desteğine hak kazanamaz.
5. Genel sağlık sigortası nasıl olacak?
Nakdi ücret desteğinden yararlananlardan, 5510 sayılı Kanuna göre genel sağlık sigortalısı veya genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi kapsamına girmeyenler, aynı Kanunun 60’ıncı maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı sayılır. Bu madde kapsamında SGK tarafından tescili yapılan kişilere ait genel sağlık sigortası primleri, İŞKUR tarafından SGK’ya aktarılır.
6. Kanunda bir ceza var mı? Takibi nasıl yapılacak?
Ücretsiz izne ayrılarak nakdi ücret desteğinden yararlanan işçinin fiilen çalıştırıldığının tespiti halinde işverene, bu şekilde çalıştırılan her işçi ve çalıştırıldığı her ay için ayrı ayrı olmak üzere fiilin işlendiği tarihteki 4857 sayılı Kanunun 39 uncu maddesince belirlenen aylık brüt asgari ücret tutarında çalışma ve iş kurumu il müdürlüklerince idari para cezası uygulanır. Hem kısa çalışma ödeneğinde hem de nakdi ücret desteğinde yararlanan kişilerin tüm bilgileri İşkur tarafından tutulduğu için buna yönelik olarak ileride inceleme, analiz ve örnekleme olarak geriye doğru teftiş yapılacağını düşünüyoruz.
7. Destek ne zaman ve hangi hallerde kesilir?
Nakdi ücret desteğinden yararlanılan dönemde, aynı veya başka bir işyerinde işe başlanması ve/veya herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan yaşlılık aylığı alınmaya başlanması halinde nakdi ücret desteği kesilir.
8. Son olarak uygulamayı hangi kurum yapacak ve ödemeler ne zaman yapılacak?
Nakdi ücret desteğine ilişkin iş ve işlemler SGK ve İŞKUR işbirliği ve koordinasyonu ile yürütülür. SGK, nakdi ücret desteği kapsamında işverenler tarafından yapılan beyana bağlı bilgileri aylık olarak bildirilen ücretsiz iznin yapıldığı ayı takip eden ayın 5’ine kadar İŞKUR’a bildirir. İŞKUR, bu verileri esas alarak nakdi ücret desteklerini her ayın 8’inde ödemeye başlar. Belirlenen günlerin hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil günlerine denk gelmesi halinde takip eden ilk iş günü işlemler gerçekleştirilir.
Söz konusu günlerde değişiklik yapmaya Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı yetkilidir.
Bu konuyla ilgili olarak merak edilen hususlar için bize ulaşabilirsiniz.
Şaban Küçük, Yeminli Mali Müşavir
2020-46 Nisan Ayı İlk Yarı Özet Mali/Vergisel Düzenlemeler
2020, COVID-TR, MemorandumsTaxademy Bülten
No : 2020-46
Tarih : 20 Nisan 2020
Konu : Nisan Ayı İlk Yarı Özet Mali/Vergisel Düzenlemeler
Merhaba,
Çok yoğun ve belki de hayatımızda ilk defa bu kadar uzun bir süre evde geçirdiğimiz mart ayından sonra nisan ayı da baharın tüm renklerine rağmen “Evde Kal” çağrılarına uyulan bir ay olarak geçiyor.
Bu kapsamda ülke bazında bu salgının yayılım hızını önlemek adına başta sağlık olmak üzere ekonomik, hukuksal ve sosyal olarak birçok tedbir ve önlem kararları alınmıştır. Mart ayını sizler için özetlemiştik. Şimdi de nisan ayı içerisinde gerçekleşen önemli mali konuları vergi, sosyal güvenlik ve diğer mevzuat değişmeleri başlıkları altında özet olarak sizlerin dikkatinize sunmak isteriz.
Bunun yanında iş dünyasına, çalışanlara ve tüm kesimlere destek amacıyla elde ettiğimiz bilgileri spesifik konu bazında Covid-19 web sayfamızdan izleyebilirsiniz.
Bültenlerimizden faydalandığınızı ve keyif aldığınızı umuyor saygılar sunuyoruz. (Ayrıca İngilizce aylık özet bültenler almak istiyorsanız bize bilgi vermeniz yeterlidir.)
Şimdi ana konu başlıkları itibariyle bakalım:
Vergi ve SGK
Ar-Ge & İnovasyon
Sosyal Güvenlik
DİĞER ERTELEMELER
FİNANS
DİĞER MEVZUAT
Bilgi Kutusu: Yeni Hükümet Sisteminde Çıkarılan Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri:
Yeni hükümet sistemi çerçevesinde bakanlıklar ve tüm kamu kurum ve kuruluşları yeni kamu yönetimi sistemi dahilinde yeniden tanımlanmış ve tek bir Kararname ile düzenlenmişti. (4 Sayılı Kararname 15/7/2018 – 30479 tarihli Resmî Gazete)
1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ise Cumhurbaşkanlığı teşkilatını düzenlemektedir. (1 Sayılı Kararname 10/7/2018-30474 tarihli Resmî Gazete)
2 sayılı Kararname ise kapsamında bulunan kamu kurum ve kuruluşlarına ait kadro ve pozisyonların ihdası, iptali ve kullanılmasına dair esas ve usulleri düzenler. (2 Sayılı Kararname 10/7/2018-30474 tarihli Resmî Gazete)
Üst kademe kamu yöneticileri ile ilgili usûl ve esaslar ile kamu kurum ve kuruluşlarında atama usûl ve esasları ise 3 sayılı Kararname ile belirlenmektedir. (3 Sayılı Kararname 10/7/2018 – 30474 tarihli Resmî Gazete)
Konuyla ilgili diğer gelişmeleri de sizlere duyurmaya devam ediyor olacağız.
Bu bültende geçen herhangi bir konuyla ilgili sorularınız için danışmanlarımıza ulaşabilirsiniz.
Saygılarımızla,
Şaban Küçük